- Hangi bir işe meylin varsa o işte kendi kudretini apaçık görür durursun; 635
- در هر آن کاری که میل استت بدان ** قدرت خود را همیبینی عیان
- Hangi işe meylin ve isteğin yoksa... Bu, Tanrı’dandır diye kendini Cebrî yaparsın!
- و اندر آن کاری که میلت نیست ** و خواست خویش را جبری کنی کاین از خداست
- Peygamberler, dünya işinde Cebrîdirler, kâfirler de ahiret işinde.
- انبیا در کار دنیا جبریاند ** کافران در کار عقبی جبریاند
- Peygamberlerin, ahiret işinde ihtiyarları vardır, cahillerin de dünya işinde.
- انبیا را کار عقبی اختیار ** جاهلان را کار دنیا اختیار
- Zira her kuş, kendi cinsinin bulunduğu yere gider, bedeni, geride uçmaktadır, canı daha tez, daha ileri gitmekte!
- ز آن که هر مرغی به سوی جنس خویش ** میپرد او در پس و جان پیش پیش
- Kâfirler “Siccin” cinsinden olduklarından dünya zindanına rahat rahat gelmişlerdir. 640
- کافران چون جنس سجین آمدند ** سجن دنیا را خوش آیین آمدند
- Peygamberler, "İlliyyin" cinsinden olduklarından can ve gönül İlliyyinine doğru gitmişlerdir.
- انبیا چون جنس علیین بدند ** سوی علیین جان و دل شدند
- Bu sözün sonu yoktur, fakat biz yine dönüp o hikâyeyi tamamlayalım:
- این سخن پایان ندارد لیک ما ** باز گوییم آن تمامی قصه را
- Vezirin, halveti terk etmede müritleri ümitsiz bırakması
- نومید کردن وزیر مریدان را از رفض خلوت
- Vezir içerden seslendi: “Ey müritler, benden size şu malûm olsun.
- آن وزیر از اندرون آواز داد ** کای مریدان از من این معلوم باد
- Ki İsa bana “Hep yakınlarından, arkadaşlarından ayrıl, tek ol,
- که مرا عیسی چنین پیغام کرد ** کز همه یاران و خویشان باش فرد
- Yüzünü duvara çevirip yalnızca otur, kendi varlığından da halveti ihtiyar et” diye vahyetti. 645
- روی در دیوار کن تنها نشین ** وز وجود خویش هم خلوت گزین
- Bundan sonra konuşmaya izin yok, bundan sonra dedikodu ile işim yok.
- بعد از این دستوری گفتار نیست ** بعد از این با گفت و گویم کار نیست
- Dostlar, elveda! Ben öldüm, yükümü dördüncü göğe ilettim.
- الوداع ای دوستان من مردهام ** رخت بر چارم فلک بر بردهام
- Bu suretle de ateşe mensup feleğin altında zahmet ve meşakkatler içinde yanmayalım.
- تا به زیر چرخ ناری چون حطب ** من نسوزم در عنا و در عطب
- Bundan sonra dördüncü kat gök üstünde, İsa’nın yanında oturacağım.”
- پهلوی عیسی نشینم بعد از این ** بر فراز آسمان چارمین
- Vezirin her emiri ayrı ayrı veliaht yapması
- ولی عهد ساختن وزیر هر یک امیر را جدا جدا
- Neden sonra o emirleri yalnız ve birer birer çağırıp her birine bir söz söyledi. 650
- و آن گهانی آن امیران را بخواند ** یک به یک تنها به هر یک حرف راند
- Her birine “İsa dininde Tanrı vekili ve benim halifem sensin,
- گفت هر یک را به دین عیسوی ** نایب حق و خلیفهی من توی
- Öbür emirler senin tâbilerindir. İsa, umumunu senin taraftarın ve yardımcın etti.
- و آن امیران دگر اتباع تو ** کرد عیسی جمله را اشیاع تو
- Hangi emir, baş çeker, tâbi olmazsa onu tut; ya öldür yahut esir et, hapse at.
- هر امیری کو کشید گردن بگیر ** یا بکش یا خود همیدارش اسیر
- Ama ben sağ iken bunu kimseye söyleme, ben ölmedikçe, reisliğe talip olma.
- لیک تا من زندهام این وامگو ** تا نمیرم این ریاست را مجو
- Ben ölmedikçe bunu hiç meydana çıkarma. Saltanat ve galebe dâvasına kalkışma. 655
- تا نمیرم من تو این پیدا مکن ** دعوی شاهی و استیلا مکن
- İşte şu tomar ve onda Mesih’in hükümleri... Bunu ümmete fasih bir tarzda oku!” dedi.
- اینک این طومار و احکام مسیح ** یک به یک بر خوان تو بر امت فصیح
- O, her emire ayrı olarak şunu söyledi: “Tanrı dininde senden başka naip yoktur!”
- هر امیری را چنین گفت او جدا ** نیست نایب جز تو در دین خدا
- Her birini ayrı ayrı ağırladı. Ona ne söyledi ise buna da onu söyledi.
- هر یکی را کرد او یک یک عزیز ** هر چه آن را گفت این را گفت نیز
- Her birine bir tomar verdi, her tomar öbürünün zıddını ifade ediyordu.
- هر یکی را او یکی طومار داد ** هر یکی ضد دگر بود المراد