- Yüz tane elma, yüz tane de ayva saysan her biri ayrı ayrıdır. Onları sıkarsan yüz kalmaz, hepsi bir olur. 680
- گر تو صد سیب و صد آبی بشمری ** صد نماند یک شود چون بفشری
- Manalarda taksim ve sayı yoktur, ayırma, birleştirme olamaz.
- در معانی قسمت و اعداد نیست ** در معانی تجزیه و افراد نیست
- Dostun, dostlarla birliği hoştur. Mana ayağını tut (ona meylet), suret serkeştir.
- اتحاد یار با یاران خوش است ** پای معنی گیر صورت سرکش است
- Serkeş sureti, eziyetle eritip mahveyle ki onun altında define gibi olan vahdeti göresin.
- صورت سرکش گدازان کن به رنج ** تا ببینی زیر او وحدت چو گنج
- Eğer sen eritmezsen onun (Tanrı’nın) inayetleri, esasen onu eritir. Ey gönlüm, kulu olan Tanrı!
- ور تو نگذاری عنایتهای او ** خود گدازد ای دلم مولای او
- O, hem gönüllere kendini gösterir, hem dervişin hırkasını diker. 685
- او نماید هم به دلها خویش را ** او بدوزد خرقهی درویش را
- Hepimiz yayılmıştık ve bir cevherdik. Orada başsız ve ayaksızdık;
- منبسط بودیم و یک جوهر همه ** بیسر و بیپا بدیم آن سر همه
- Güneş gibi bir cevherdik, düğümsüz ve saftık, su gibi.
- یک گهر بودیم همچون آفتاب ** بیگره بودیم و صافی همچو آب
- O güzel ve lâtif nur surete gelince kale burçlarının gölgesi gibi sayı meydana çıktı.
- چون به صورت آمد آن نور سره ** شد عدد چون سایههای کنگره
- Mancınıkla burçları yıkın ki bu bölüğün arasından ayrılık kalksın.
- کنگره ویران کنید از منجنیق ** تا رود فرق از میان این فریق
- Mutlaka ben bunu açar, anlatırdım, fakat bir fikir bile sürçmesin, (bundan) korkarım. 690
- شرح این را گفتمی من از مری ** لیک ترسم تا نلغزد خاطری
- Nükteler keskin bir çelik kılıç gibidir. Eğer kalkanın yoksa gerisin geriye kaç!
- نکتهها چون تیغ پولاد است تیز ** گر نداری تو سپر واپس گریز
- Kalkansız bu elmasın karşısına gelme. Çünkü kılıca, kesmekten utanç gelmez.
- پیش این الماس بیاسپر میا ** کز بریدن تیغ را نبود حیا
- Ben bu sebepten kılıcı kına koydum; Ters okuyan birisi, aykırı mana vermesin.
- زین سبب من تیغ کردم در غلاف ** تا که کج خوانی نخواند بر خلاف
- Hikâyeyi tamamlamaya, doğrular topluluğunun vefakârlığından bahse geldik:
- آمدیم اندر تمامی داستان ** وز وفاداری جمع راستان
- O reisin ölümünden sonra kalktılar, yerine bir vekil istedilerdi. 695
- کز پس این پیشوا برخاستند ** بر مقامش نایبی میخواستند
- Emirlerin veliahtlık için savaşları ve birbirlerine kılıç çekmeleri
- منازعت امرا در ولیعهدی
- O emirlerin birisi öne düşüp o vefalı kavmin yanına gitti.
- یک امیری ز آن امیران پیش رفت ** پیش آن قوم وفا اندیش رفت
- Dedi ki: “İşte o zatın vekili; zamanede İsa halifesi benim.
- گفت اینک نایب آن مرد من ** نایب عیسی منم اندر زمن
- İşte tomar, ondan sonra vekilliğin bana ait olduğuna dair burhanımdır.”
- اینک این طومار برهان من است ** کاین نیابت بعد از او آن من است
- Öbür emir de pusudan çıkageldi. Hilâfet hususunda onun dâvası da bunun dâvası gibiydi.
- آن امیر دیگر آمد از کمین ** دعوی او در خلافت بد همین
- O da koltuğundan bir tomar çıkardı, gösterdi. Her ikisinin de Yahudi kızgınlığı başladı. 700
- از بغل او نیز طوماری نمود ** تا بر آمد هر دو را خشم جهود
- Diğer emirler de bir bir katar olup (birbirlerinin ardınca dâvaya kalkışıp) keskin kılıçlar çektiler.
- آن امیران دگر یک یک قطار ** بر کشیده تیغهای آب دار
- Her birinin elinde bir kılıç ve bir tomar vardı; sarhoş filler gibi birbirlerine düştüler.
- هر یکی را تیغ و طوماری به دست ** درهمافتادند چون پیلان مست
- Yüz binlerce Hıristiyan öldü, bu suretle kesik başlardan tepe oldu.
- صد هزاران مرد ترسا کشته شد ** تا ز سرهای بریده پشته شد
- Sağdan, soldan sel gibi kanlar aktı. Havaya, dağlarcasına tozlar kalktı.
- خون روان شد همچو سیل از چپ و راست ** کوه کوه اندر هوا زین گرد خاست