- O güzel ve lâtif nur surete gelince kale burçlarının gölgesi gibi sayı meydana çıktı.
- چون به صورت آمد آن نور سره ** شد عدد چون سایههای کنگره
- Mancınıkla burçları yıkın ki bu bölüğün arasından ayrılık kalksın.
- کنگره ویران کنید از منجنیق ** تا رود فرق از میان این فریق
- Mutlaka ben bunu açar, anlatırdım, fakat bir fikir bile sürçmesin, (bundan) korkarım. 690
- شرح این را گفتمی من از مری ** لیک ترسم تا نلغزد خاطری
- Nükteler keskin bir çelik kılıç gibidir. Eğer kalkanın yoksa gerisin geriye kaç!
- نکتهها چون تیغ پولاد است تیز ** گر نداری تو سپر واپس گریز
- Kalkansız bu elmasın karşısına gelme. Çünkü kılıca, kesmekten utanç gelmez.
- پیش این الماس بیاسپر میا ** کز بریدن تیغ را نبود حیا
- Ben bu sebepten kılıcı kına koydum; Ters okuyan birisi, aykırı mana vermesin.
- زین سبب من تیغ کردم در غلاف ** تا که کج خوانی نخواند بر خلاف
- Hikâyeyi tamamlamaya, doğrular topluluğunun vefakârlığından bahse geldik:
- آمدیم اندر تمامی داستان ** وز وفاداری جمع راستان
- O reisin ölümünden sonra kalktılar, yerine bir vekil istedilerdi. 695
- کز پس این پیشوا برخاستند ** بر مقامش نایبی میخواستند
- Emirlerin veliahtlık için savaşları ve birbirlerine kılıç çekmeleri
- منازعت امرا در ولیعهدی
- O emirlerin birisi öne düşüp o vefalı kavmin yanına gitti.
- یک امیری ز آن امیران پیش رفت ** پیش آن قوم وفا اندیش رفت
- Dedi ki: “İşte o zatın vekili; zamanede İsa halifesi benim.
- گفت اینک نایب آن مرد من ** نایب عیسی منم اندر زمن
- İşte tomar, ondan sonra vekilliğin bana ait olduğuna dair burhanımdır.”
- اینک این طومار برهان من است ** کاین نیابت بعد از او آن من است
- Öbür emir de pusudan çıkageldi. Hilâfet hususunda onun dâvası da bunun dâvası gibiydi.
- آن امیر دیگر آمد از کمین ** دعوی او در خلافت بد همین
- O da koltuğundan bir tomar çıkardı, gösterdi. Her ikisinin de Yahudi kızgınlığı başladı. 700
- از بغل او نیز طوماری نمود ** تا بر آمد هر دو را خشم جهود
- Diğer emirler de bir bir katar olup (birbirlerinin ardınca dâvaya kalkışıp) keskin kılıçlar çektiler.
- آن امیران دگر یک یک قطار ** بر کشیده تیغهای آب دار
- Her birinin elinde bir kılıç ve bir tomar vardı; sarhoş filler gibi birbirlerine düştüler.
- هر یکی را تیغ و طوماری به دست ** درهمافتادند چون پیلان مست
- Yüz binlerce Hıristiyan öldü, bu suretle kesik başlardan tepe oldu.
- صد هزاران مرد ترسا کشته شد ** تا ز سرهای بریده پشته شد
- Sağdan, soldan sel gibi kanlar aktı. Havaya, dağlarcasına tozlar kalktı.
- خون روان شد همچو سیل از چپ و راست ** کوه کوه اندر هوا زین گرد خاست
- O vezirin ektiği fitne tohumları, onların başlarına afet kesilmişti. 705
- تخمهای فتنهها کاو کشته بود ** آفت سرهای ایشان گشته بود
- Cevizler kırıldı; içi sağlam olan, kırıldıktan sonra temiz ve lâtif ruha malik oldu.
- جوزها بشکست و آن کان مغز داشت ** بعد کشتن روح پاک نغز داشت
- Ancak ten nakşına ait olan öldürmek ve ölmek, nar ve elmayı kırmak, kesmek gibidir.
- کشتن و مردن که بر نقش تن است ** چون انار و سیب را بشکستن است
- Tatlı olan nardenk şerbeti olur, çürümüş olanın ise bir sesten başka bir şeyi kalmaz.
- آن چه شیرین است او شد ناردانگ ** و آن که پوسیده ست نبود غیر بانگ
- Esasen manası olan meydana çıkar; çürümüş olan rüsvay olur, gider.
- آن چه با معنی است خود پیدا شود ** و آن چه پوسیده ست او رسوا شود
- Ey surete tapan! Türü, manayı elde etmeye çalış! Çünkü mana suret tenine kanattır. 710
- رو به معنی کوش ای صورت پرست ** ز آن که معنی بر تن صورت پر است
- Mana ehliyle düş, kalk ki hem atâ ve ihsan elde edesin, hem de fetâ olasın.
- همنشین اهل معنی باش تا ** هم عطا یابی و هم باشی فتا
- Bu cisimde manasız can; hilâfsız, kılıf içinde tahta kılıç gibidir.
- جان بیمعنی در این تن بیخلاف ** هست همچون تیغ چوبین در غلاف