- Esasen manası olan meydana çıkar; çürümüş olan rüsvay olur, gider.
- آن چه با معنی است خود پیدا شود ** و آن چه پوسیده ست او رسوا شود
- Ey surete tapan! Türü, manayı elde etmeye çalış! Çünkü mana suret tenine kanattır. 710
- رو به معنی کوش ای صورت پرست ** ز آن که معنی بر تن صورت پر است
- Mana ehliyle düş, kalk ki hem atâ ve ihsan elde edesin, hem de fetâ olasın.
- همنشین اهل معنی باش تا ** هم عطا یابی و هم باشی فتا
- Bu cisimde manasız can; hilâfsız, kılıf içinde tahta kılıç gibidir.
- جان بیمعنی در این تن بیخلاف ** هست همچون تیغ چوبین در غلاف
- Kılıfta bulundukça kıymetlidir. Çıkınca yakmaya yarar bir alet olur.
- تا غلاف اندر بود با قیمت است ** چون برون شد سوختن را آلت است
- Tahta kılıcı muharebeye götürme, ah-ü figane düşmemek için önce bir kere kontrol et;
- تیغ چوبین را مبر در کارزار ** بنگر اول تا نگردد کار زار
- Eğer tahtadansa, yürü, başkasını ara; eğer elmassa sevinerek ileri gel! 715
- گر بود چوبین برو دیگر طلب ** ور بود الماس پیش آ با طرب
- Elmas kılıç, velilerin silâh deposundandır. Onları görmek, size kimyadır.
- تیغ در زرادخانهی اولیاست ** دیدن ایشان شما را کیمیاست
- Bütün bilenler, ancak ve ancak bunu böyle demişlerdir: bilen âlemlere rahmettir.
- جمله دانایان همین گفته همین ** هست دانا رحمة للعالمین
- Nar alıyorsan gülen (çatlak) narı al ki onun gülmesi, sana tanesi olduğunu haber versin.
- گر اناری میخری خندان بخر ** تا دهد خنده ز دانهی او خبر
- O ne mübarek gülmedir ki can kutusundaki inci gibi, ağızdan gönlü gösterir.
- ای مبارک خندهاش کاو از دهان ** مینماید دل چو در از درج جان
- Mübarek olmayan gülme, lâlenin gülmesidir: Ağzını açınca kalbinin karalığını gösterir. 720
- نامبارک خندهی آن لاله بود ** کز دهان او سیاهی دل نمود
- Gülen nar bahçeyi güldürür. Erler sohbeti de seni erlerden eder.
- نار خندان باغ را خندان کند ** صحبت مردانت از مردان کند
- Katı taş ve mermer bile olsan, gönül sahibine erişirsen cevher olursun.
- گر تو سنگ صخره و مرمر شوی ** چون به صاحب دل رسی گوهر شوی
- Temizlerin muhabbetini tâ canının içine dik. Gönlü hoş olanların muhabbetinden başka muhabbete gönül verme.
- مهر پاکان در میان جان نشان ** دل مده الا به مهر دل خوشان
- Ümitsizlik diyarına gitme, ümitler var. Karanlığa varma güneşler var.
- کوی نومیدی مرو امیدهاست ** سوی تاریکی مرو خورشیدهاست
- Gönül, seni, gönül ehlinin diyarına; ten, seni su ve çamur hapsine çeker. 725
- دل ترا در کوی اهل دل کشد ** تن ترا در حبس آب و گل کشد
- Agâh ol, bir gönüldeşten gönül gıdasını al, onunla gönlünü gıdalandır. Yürü, ikbali bir ikbal sahibinden öğren!
- هین غذای دل بده از هم دلی ** رو بجو اقبال را از مقبلی
- Mustafa salâvatullahi aleyh’in İncil’de anılan iyi vasıflarını ululamaları
- تعظیم نعت مصطفی علیه السلام که مذکور بود در انجیل
- İncil'de Mustafa’nın, o Peygamberler başının, o sefa denizinin adı vardı;
- بود در انجیل نام مصطفی ** آن سر پیغمبران بحر صفا
- Sıfatları, şekli, savaşı, oruç tutuşu ve yiyişi anılmıştı.
- بود ذکر حلیهها و شکل او ** بود ذکر غزو و صوم و اکل او
- Hıristiyan taifesi, o da, o hitaba geldikleri zaman sevap için,
- طایفهی نصرانیان بهر ثواب ** چون رسیدندی بدان نام و خطاب
- Yüce adı öperler; lâtif vasfa yüz sürerlerdi. 730
- بوسه دادندی بر آن نام شریف ** رو نهادندی بر آن وصف لطیف
- Bu söylediğimiz fitne esnasında o taife, fitneden, kargaşalıktan emindiler.
- اندر این فتنه که گفتیم آن گروه ** ایمن از فتنه بدند و از شکوه
- Onlar, o emirlerin ve vezirin şerlerinden emin olup Ahmed adının sığınağında korunmuşlardı.
- ایمن از شر امیران و وزیر ** در پناه نام احمد مستجیر
- Onların nesli de çoğaldı. Ahmed’in nuru, bunlara yardım etti, yâr oldu.
- نسل ایشان نیز هم بسیار شد ** نور احمد ناصر آمد یار شد