English    Türkçe    فارسی   

1
781-805

  • Mûsâ’nın Tanrısına ve Mûsâ’ya kaç; Firavun’luk ederek iman suyunu dökme!
  • در خدای موسی و موسی گریز ** آب ایمان را ز فرعونی مریز
  • Ahad ve Ahmed’e yapış, ey kardeş, ten Ebucehl’inden kurtul!
  • دست را اندر احد و احمد بزن ** ای برادر واره از بو جهل تن‌‌
  • O Yahudi padişahının, küçük bir çocukla bir kadını getirip, o çocuğu ateşe atması, çocuğun dile gelerek halkı ateşe atılmağa teşvik eylemesi
  • به سخن آمدن طفل در میان آتش و تحریض کردن خلق را در افتادن به آتش‌‌
  • O Yahudi, bir kadını çocuğuyla putun önüne getirdi, ateş yalımlanmıştı.
  • یک زنی با طفل آورد آن جهود ** پیش آن بت و آتش اندر شعله بود
  • Çocuğu, anasından alıp ateşe attı. Kadın korkup gönlünü imandan ayırdı.
  • طفل از او بستد در آتش در فکند ** زن بترسید و دل از ایمان بکند
  • Kadın, put önünde secde etmek isteyince çocuk ateş içinde “Ben ölmedim” diye haykırdı. 785
  • خواست تا او سجده آرد پیش بت ** بانگ زد آن طفل إنی لم أمت‌‌
  • “Ana, gel. Gerçi zahirde ateş içinde isem de ben burada iyiyim, hoşum.
  • اندر آ ای مادر اینجا من خوشم ** گر چه در صورت میان آتشم‌‌
  • Bu ateş; perde olarak zahirde bir gözbağıdır. Fakat hakikatte mana yakasından baş çıkarmış, zuhur etmiş bir rahmettir.
  • چشم بند است آتش از بهر حجاب ** رحمت است این سر بر آورده ز جیب‌‌
  • Ana, gel de Tanrı’nın burhanını gör ki bu suretle Hak haslarının zevk ve işaretini de göresin.
  • اندر آ مادر ببین برهان حق ** تا ببینی عشرت خاصان حق‌‌
  • Ana, hakikatte ateş olan, fakat zahiren suya benzeyen bir âlemden çık, bu ateşe gir de ateşe benzeyen suyu gör!
  • اندر آ و آب بین آتش مثال ** از جهانی کاتش است آبش مثال‌‌
  • Ateşe gir de ateş içinde gül ve yasemin bulan İbrahim’in sırlarını gör. 790
  • اندر آ اسرار ابراهیم بین ** کاو در آتش یافت سرو و یاسمین‌‌
  • Senden doğarken ölümü görüyordum, senden ayrılmaktan pek korkuyordum.
  • مرگ می‌‌دیدم گه زادن ز تو ** سخت خوفم بود افتادن ز تو
  • Hâlbuki senden doğunca havası hoş, rengi güzel bir âleme gelip dar bir zindandan kurtuldum.
  • چون بزادم رستم از زندان تنگ ** در جهان خوش هوای خوب رنگ‌‌
  • Şimdi şu ateş içindeki sükûn ve rahatı bulunca dünyayı ana rahmi gibi görmeye başladım.
  • من جهان را چون رحم دیدم کنون ** چون در این آتش بدیدم این سکون‌‌
  • Bu ateş içinde bir âlem gördüm ki her zerresinde bir İsâ nefesi var.
  • اندر این آتش بدیدم عالمی ** ذره ذره اندر او عیسی دمی‌‌
  • Şekli yok, kendisi var bir cihan… O zahiren var olan dünya ise sebatsız şekilden ibaret. 795
  • نک جهان نیست شکل هست ذات ** و آن جهان هست شکل بی‌‌ثبات‌‌
  • Ana, analık hakkı için gel, gir… Bu ateşin ateşlik hassası yok.
  • اندر آ مادر به حق مادری ** بین که این آذر ندارد آذری‌‌
  • Ana, gel, gir… Tam talih ve devlet zamanı… Ana, gel, gir… Devleti elinden kaçırma.
  • اندر آ مادر که اقبال آمده ست ** اندر آ مادر مده دولت ز دست‌‌
  • O köpeğin kudretini gördün. Gel de bir de Tanrı’nın lütuf ve kudretini gör.
  • قدرت آن سگ بدیدی اندر آ ** تا ببینی قدرت و لطف خدا
  • Ben sana acıdığımdan ayağını çekiyorum, yoksa neşemden zaten seni kayıracak halde değilim.
  • من ز رحمت می‌‌کشانم پای تو ** کز طرب خود نیستم پروای تو
  • İçeri gel, başkalarını da çağır ki padişah ateş içine sofra kurmuştur. 800
  • اندر آ و دیگران را هم بخوان ** کاندر آتش شاه بنهاده ست خوان‌‌
  • Ey Müslümanlar, hepiniz ateşe girin; din lezzetinden başka her şey azaptan ibarettir.
  • اندر آیید ای مسلمانان همه ** غیر عذب دین عذاب است آن همه‌‌
  • Ey ahali, hepiniz yüzlerce baharı olan bu nasibe pervane gibi gelin, atılın!” diye bağırdı.
  • اندر آیید ای همه پروانه‌‌وار ** اندر این بهره که دارد صد بهار
  • O, cemaat ortasında böylece bağırmakta; halk, sesinden heybet içinde kalmaktaydı.
  • بانگ می‌‌زد در میان آن گروه ** پر همی‌‌شد جان خلقان از شکوه‌‌
  • Bunun üzerine kadın, erkek kendilerini, ihtiyarsız, ateşe atmağa başladılar.
  • خلق خود را بعد از آن بی‌‌خویشتن ** می‌‌فگندند اندر آتش مرد و زن‌‌
  • Hem de memur olmaksızın, kimse kendilerine cebretmeksizin. Yalnız dost aşkıyla… Çünkü sevgili, her acıya lezzet verir. 805
  • بی‌‌موکل بی‌‌کشش از عشق دوست ** ز آن که شیرین کردن هر تلخ از اوست‌‌