- Tanrı, yardım etmek dilerse bize yalvarmak ve münacatta bulunmak meylini verir.
- چون خدا خواهد کهمان یاری کند ** میل ما را جانب زاری کند
- Onun için ağlayan göz ne mübarektir. Onun aşkıyla yanıp kavrulan yürek ne mukaddestir.
- ای خنک چشمی که آن گریان اوست ** وی همایون دل که آن بریان اوست
- Her ağlamanın sonu gülmektir. Sonunu gören adam, mübarek bir kuldur.
- آخر هر گریه آخر خندهای است ** مرد آخر بین مبارک بندهای است
- Akarsu neredeyse orası yeşerir; nerede gözyaşı dökülürse oraya rahmet nazil olur. 820
- هر کجا آب روان سبزه بود ** هر کجا اشک روان رحمت شود
- İnleyen dolap gibi gözü yaşlı ol ki can meydanında yeşillikler bitsin.
- باش چون دولاب نالان چشم تر ** تا ز صحن جانت بر روید خضر
- Ağlamak istersen gözyaşı dökenlere acı… Merhamete nail olmak istersen zayıflara merhamet et!
- اشک خواهی رحم کن بر اشک بار ** رحم خواهی بر ضعیفان رحم آر
- O Yahudi padişahının ateşe itap eylemesi
- عتاب کردن آتش را آن پادشاه جهود
- Padişah ateşe yüz çevirip dedi ki: “Ey sert huylu! Tabiatındaki o cihanı yakıcılık nerede?
- رو به آتش کرد شه کای تند خو ** آن جهان سوز طبیعی خوت کو
- Niye yakmıyorsun? Ne oldu senin hassan? Yoksa bizim talihimizden niyetin mi değişti?
- چون نمیسوزی چه شد خاصیتت ** یا ز بخت ما دگر شد نیتت
- Sen ateşe tapana bile lütfetmezsin. Sana tapmayan nasıl kurtuldu? 825
- مینبخشایی تو بر آتش پرست ** آن که نپرستد ترا او چون برست
- Ateş! Sen hiç sabırlı değildin. Niye yakmıyorsun, sebep ne, kadir mi değilsin?
- هرگز ای آتش تو صابر نیستی ** چون نسوزی چیست قادر نیستی
- Bu, gözbağı mı, yoksa akıl bağı mı? Böyle yücelmiş alev nasıl yakmaz?
- چشم بند است این عجب یا هوش بند ** چون نسوزاند چنین شعلهی بلند
- Seni birisi büyüledi mi, yoksa bu simya mı? Yahut tabiatının değişmesi bizim talihimizden mi?
- جادویی کردت کسی یا سیمیاست ** یا خلاف طبع تو از بخت ماست
- Ateş dedi ki: “Ey Şaman! Ben yine o ateşim. Hele bir içeri gel de benim hararetimi gör!
- گفت آتش من همانم ای شمن ** اندر آ تو تا ببینی تاب من
- Benim tabiatım da değişmedi, unsurum da. Ben Tanrı kılıcıyım, izinle keserim. 830
- طبع من دیگر نگشت و عنصرم ** تیغ حقم هم به دستوری برم
- Türkmen’in köpekleri, çadır kapısında misafire yaltaklanmış,
- بر در خرگه سگان ترکمان ** چاپلوسی کرده پیش میهمان
- Ama çadır yanına yabancı biri uğrayacak olursa köpeklerden aslancasına hamleler görür.
- ور به خرگه بگذرد بیگانه رو ** حمله بیند از سگان شیرانه او
- Kullukta, ben köpekten aşağı değilim; Tanrı da hayat ve kudrette bir Türk’ten aşağı kalmaz.
- من ز سگ کم نیستم در بندگی ** کم ز ترکی نیست حق در زندگی
- Tabiat ateşi eğer seni gamlandırırsa o yakış, din sultanının emriyledir.
- آتش طبعت اگر غمگین کند ** سوزش از امر ملیک دین کند
- Tabiat ateşi eğer sana sevinç verirse ona o sevinci din sultanı verir. 835
- آتش طبعت اگر شادی دهد ** اندر او شادی ملیک دین نهد
- Gam görünce istiğfar et. Çünkü gam, Halik emriyle tesir eder.
- چون که غم بینی تو استغفار کن ** غم به امر خالق آمد کار کن
- Tanrı isterse bizzat gam, neşe… Bizzat ayak bağı, azatlık ve hürriyet olur.
- چون بخواهد عین غم شادی شود ** عین بند پای، آزادی شود
- Rüzgâr, toprak, su, ateş; kölelerdir. Benimle, seninle ölüdürler. Hak’la diridirler, ancak onun emrini tutarlar.
- باد و خاک و آب و آتش بندهاند ** با من و تو مرده با حق زندهاند
- Ateş, Tanrı huzurunda daima emre hazırdır, âşık gibi gece gündüz daima kıvranıp durmaktadır.
- پیش حق آتش همیشه در قیام ** همچو عاشق روز و شب پیچان مدام
- Taşı, demire vurunca kıvılcım sıçrar. Fakat kıvılcım (senin çakmağı çakmanla değil), Tanrı fermanıyla dışarıya ayak basar. 840
- سنگ بر آهن زنی بیرون جهد ** هم به امر حق قدم بیرون نهد
- Zulüm demiriyle taşını birbirine vurma. Çünkü bu ikisi, erkek ve kadın gibi çocuk meydana getirirler.
- آهن و سنگ ستم بر هم مزن ** کاین دو میزایند همچون مرد و زن