English    Türkçe    فارسی   

1
845-869

  • Bu sebebi müessir bir hale getiren o sebeptir. Bazen da olur ki semeresiz ve âtıl kılar, hükümsüz bırakır. 845
  • این سبب را آن سبب عامل کند ** باز گاهی بی‌‌بر و عاطل کند
  • Bu sebebe akıllar mahremdir. O sebeplerin mahremi de enbiyadır.
  • این سبب را محرم آمد عقلها ** و آن سببها راست محرم انبیا
  • Arapça olan bu sebep ne demektir? Cevab ver ki resendir, iptir. O ip, bir kuyuya fen ile sarkıtılmıştır (T.M. 844)
  • این سبب چه بود به تازی گو رسن ** اندر این چه این رسن آمد به فن‌‌
  • Çıkrığın dönmesi, ipin sarılıp koy verilmesine sebeptir. Fakat çıkrığı döndüreni görmemek hatadır.
  • گردش چرخه رسن را علت است ** چرخه گردان را ندیدن زلت است‌‌
  • Dünyada bu sebep iplerini, sakın ha, sakın ha… bu başı dönmüş felekten bilme,
  • این رسنهای سببها در جهان ** هان و هان زین چرخ سر گردان مدان‌‌
  • Ki felek gibi bomboş ve sersem bir halde kalmayasın; akılsızlıktan çıra gibi yanmayasın! 850
  • تا نمانی صفر و سر گردان چو چرخ ** تا نسوزی تو ز بی‌‌مغزی چو مرخ‌‌
  • Rüzgâr Hal’kın emriyle ateş olur; her ikisi de Tanrı şarabıyla sarhoş olmuşlardır.
  • باد آتش می‌‌خورد از امر حق ** هر دو سر مست آمدند از خمر حق‌‌
  • Ey oğul! Eğer gözünü açarsan hilim suyunun da, hışım ateşinin de Hak’tan olduğunu görürsün.
  • آب حلم و آتش خشم ای پسر ** هم ز حق بینی چو بگشایی بصر
  • Rüzgârın canı Hakk’a vâkıf olmasaydı, Âd kavmini(müminlerden) nasıl ayırt ederdi?
  • گر نبودی واقف از حق جان باد ** فرق کی کردی میان قوم عاد
  • Hûd Aleyhisselâm zamanında Âd kavmini helâk eden rüzgârın hikâyesi
  • قصه‌‌ی باد که در عهد هود علیه السلام قوم عاد را هلاک کرد
  • Hûd, müminlerin bulundukları yerin çevresine bir çizgi çizdi. Rüzgâr, o araya gelince hafif ve lâtif bir halde esiyordu.
  • هود گرد مومنان خطی کشید ** نرم می‌‌شد باد کانجا می‌‌رسید
  • Çizgiden dışarıda olanların hepsini, havada parça parça ediyordu. 855
  • هر که بیرون بود ز آن خط جمله را ** پاره پاره می‌‌گسست اندر هوا
  • Şeybân-ı Râî de sürünün etrafında böyle apaçık bir çizgi çekerdi.
  • همچنین شیبان راعی می‌‌کشید ** گرد بر گرد رمه خطی پدید
  • Cuma günü, namaz vakti Cuma namazına gidince kurtlar sürüye saldırmasın, yağmalamasınlar diye böyle yapardı.
  • چون به جمعه می‌‌شد او وقت نماز ** تا نیارد گرگ آن جا ترک تاز
  • Hiçbir kurt, çizgiden içeri girmezdi. Hiçbir koyun da çizgi dışına çıkmazdı.
  • هیچ گرگی در نرفتی اندر آن ** گوسفندی هم نگشتی ز آن نشان‌‌
  • Tanrı erinin dairesi, kurdun hırs yeline de set ve mânia olmuştu, koyunun hırs yeline de.
  • باد حرص گرگ و حرص گوسفند ** دایره‌‌ی مرد خدا را بود بند
  • Böylece ecel rüzgârı da ariflere gül bahçelerinden esip gelen rüzgâr gibi lâtif ve hoştur. 860
  • همچنین باد اجل با عارفان ** نرم و خوش همچون نسیم یوسفان‌‌
  • Ateş, İbrahim’e diş geçiremedi. Çünkü Tanrı seçilmişiydi, onu nasıl ısırabilir?
  • آتش ابراهیم را دندان نزد ** چون گزیده‌‌ی حق بود چونش گزد
  • Din erbabı da şehvet ateşinden yanmaz; hâlbuki başkalarını tâ yerin dibine geçirmiştir.
  • ز آتش شهوت نسوزد اهل دین ** باقیان را برده تا قعر زمین‌‌
  • Deniz dalgası Tanrı fermanıyla koşunca Mûsâ kavmini Kıptilerden ayırt etti.
  • موج دریا چون به امر حق بتاخت ** اهل موسی را ز قبطی واشناخت‌‌
  • Tanrı fermanı erişince toprak, Karun’u altınlarıyla, tahtıyla tâ dibine çekti.
  • خاک قارون را چو فرمان در رسید ** با زر و تختش به قعر خود کشید
  • Su ile toprak, İsa’nın nefeslerinden gıdalanınca kol kanat açtı, kuş olup uçtu. 865
  • آب و گل چون از دم عیسی چرید ** بال و پر بگشاد مرغی شد پرید
  • Tanrı’yı tesbih etmen, su ve topraktan meydana gelmiş olan cesedinden çıkan bir buhardan, bir nefesten ibarettir. Fakat gönül doğruluğu yüzünden cennet kuşu olmuş, oraya uçup gitmiştir.
  • هست تسبیحت بخار آب و گل ** مرغ جنت شد ز نفخ صدق دل‌‌
  • Tûr dağı, Mûsâ nurundan raksa geldi, kâmil bir sûfi oldu, noksandan kurtuldu.
  • کوه طور از نور موسی شد به رقص ** صوفی کامل شد و رست او ز نقص‌‌
  • Dağ bir aziz sûfi olursa şaşılacak ne var? Mûsâ’nın cismi de bir kemik parçasından ibaretti.
  • چه عجب گر کوه صوفی شد عزیز ** جسم موسی از کلوخی بود نیز
  • Yahudi padişahının bu söze ehemmiyet vermeyip inkâr etmesi, kendisine nasihat edenlerin nasihatlerini kabul etmemesi
  • طنز و انکار کردن پادشاه جهود و قبول نکردن نصیحت خاصان خویش‌‌
  • O Yahudi padişahı bu acayip mucizeleri gördü. Fakat ancak taan ve inkârda bulundu.
  • این عجایب دید آن شاه جهود ** جز که طنز و جز که انکارش نبود