- Güzel bir derede av hayvanları, aslan korkusundan ıstırap içindeydiler. 900
- طایفهی نخجیر در وادی خوش ** بودشان از شیر دایم کش مکش
- Çünkü aslan, daima pusudan çıkıp birisini kapmaktaydı. O otlak bu yüzden hepsine fena geliyordu.
- بس که آن شیر از کمین درمیربود ** آن چرا بر جمله ناخوش گشته بود
- Hileye başvurdular; aslanın huzuruna geldiler. “Biz sana gündelikle yiyecek verip doyuralım,
- حیله کردند آمدند ایشان بشیر ** کز وظیفه ما ترا داریم سیر
- Bundan sonra hiçbir av peşine düşme ki bu otlak, bize zehrolmasın” dediler.
- بعد از این اندر پی صیدی میا ** تا نگردد تلخ بر ما این گیا
- Aslanın av hayvanlarına cevap verip çalışmanın faydasını söylemesi
- جواب گفتن شیر نخجیران را و فایدهی جهد گفتن
- Aslan dedi ki: “Hileye uğramasam, vefa görecek olsam dediğiniz doğru. Ben şundan, bundan çok hileler görmüşümdür.
- گفت آری گر وفا بینم نه مکر ** مکرها بس دیدهام از زید و بکر
- İnsanların yaptıkları işlerden, ettikleri hilelerden helâk olmuşum; o yılanlar, o akrepler tarafından çık ısırılmışım. 905
- من هلاک فعل و مکر مردمم ** من گزیدهی زخم مار و کژدمم
- İçinde pusu kurmuş olan nefis ise, kibir ve kin bakımından bütün adamlardan beterdir.
- مردم نفس از درونم در کمین ** از همه مردم بتر در مکر و کین
- Benim kulağım “mümin, bir zehirli hayvan deliğinden iki kere dağlanmaz” sözünü işitti; Peygamber’in sözünü canla, gönülle kabul etti.”
- گوش من لا یلدغ المؤمن شنید ** قول پیغمبر به جان و دل گزید
- Av hayvanlarının tevekkülü çalışıp kazanmaya tercih eylemeleri
- ترجیح نهادن نخجیران توکل را بر جهد و اکتساب
- Hepsi dediler ki: “Ey halden haberdar hakîm! Çekinmeyi bırak; çekinme, insanı kaderin hükümlerinden kurtaramaz.
- جمله گفتند ای حکیم با خبر ** الحذر دع لیس یغنی عن قدر
- Kaderden çekinmekte perişanlık ve kötülük vardır, yürü, tevekkül et ki tevekkül, hepsinden iyidir.
- در حذر شوریدن شور و شر است ** رو توکل کن توکل بهتر است
- Ey kötü hiddetli adam! Kaza ile pençeleşme ki kaza da seninle kavgaya tutuşmasın. 910
- با قضا پنجه مزن ای تند و تیز ** تا نگیرد هم قضا با تو ستیز
- Tanyerini ağartan Tanrı’dan bir zarar gelmemesi için kulun Hak hükmüne karşı ölü gibi olması lâzımdır.”
- مرده باید بود پیش حکم حق ** تا نیاید زخم از رب الفلق
- Aslanın çalışıp kazanmayı tevekküle, teslimiyete tercih etmesi
- ترجیح نهادن شیر جهد و اکتساب را بر توکل و تسلیم
- Aslan: “Evet, tevekkül kılavuzsa da bu sebebe teşebbüs de, Peygamber’in sünnetidir.
- گفت آری گر توکل رهبر است ** این سبب هم سنت پیغمبر است
- Peygamber, yüksek sesle “Tevekkülle beraber yine devenin ayağını bağla” dedi.
- گفت پیغمبر به آواز بلند ** با توکل زانوی اشتر ببند
- “Çalışan kimse Tanrı sevgilisidir” işaretini dinle: tevekkülden dolayı esbaba teşebbüs hususunda tembel olma” dedi.
- رمز الکاسب حبیب الله شنو ** از توکل در سبب کاهل مشو
- Av hayvanlarının tevekkülü çalışmaya tercih etmeleri
- ترجیح نهادن نخجیران توکل را بر اجتهاد
- Hayvanlar, ona: “Çalışıp kazanma, bil ki, halkın itikat zayıflığı yüzünden, harislerin boğazları miktarınca bir riya lokmasıdır. 915
- قوم گفتندش که کسب از ضعف خلق ** لقمهی تزویر دان بر قدر حلق
- Tevekkülden daha güzel bir kazanç yoktur. Esasen Hakk’a teslim olmadan daha sevgili ne var?
- نیست کسبی از توکل خوبتر ** چیست از تسلیم خود محبوبتر
- Çokları belâdan belâya; yılandan ejderhaya sıçrarlar,
- بس گریزند از بلا سوی بلا ** بس جهند از مار سوی اژدها
- İnsan hile etti ama hilesi kendisine tuzak oldu… Can sandığı, kan içici bir düşman kesildi!
- حیله کرد انسان و حیلهش دام بود ** آن که جان پنداشت خون آشام بود
- Kapıyı kapadı, hâlbuki düşman evinin içindeydi. Firavunun hile ve tedbiri de işte buna benzer masallardandı.
- در ببست و دشمن اندر خانه بود ** حیلهی فرعون زین افسانه بود
- O kin güdücü, yüz binlerce çocuk öldürdü; aradığıysa evinin içindeydi. 920
- صد هزاران طفل کشت آن کینه کش ** و آن که او میجست اندر خانهاش
- Mademki bizim gözümüzde birçok illet var; yürü, kendi görüşünü dostun görüşünde yok et!
- دیدهی ما چون بسی علت در اوست ** رو فنا کن دید خود در دید دوست
- Bizim görüşümüze bedel onun görüşü, ne güzel bir karşılıktır. Bütün maksatları onun görüşünde bulursun.
- دید ما را دید او نعم العوض ** یابی اندر دید او کل غرض
- Çocuk; tutucu, koşucu değilken ancak babasının omzuna biner.
- طفل تا گیرا و تا پویا نبود ** مرکبش جز گردن بابا نبود
- Fakat kuvvetlenip küstahlaşınca, elini, ayağını şuraya, buraya salmağa başlayınca hemen zahmet ve ıstıraba düşer.
- چون فضولی گشت و دست و پا نمود ** در عنا افتاد و در کور و کبود