- Aslan dedi ki: “Doğru ama Peygamberlerin, müminlerin çalışmalarını da gör.
- شیر گفت آری و لیکن هم ببین ** جهدهای انبیا و مومنین
- Cefadan, kahırdan ne gördülerse mükâfata nail oldular; Tanrı onların mücahedesini zayi etmedi.
- حق تعالی جهدشان را راست کرد ** آن چه دیدند از جفا و گرم و سرد
- Onların başvurdukları çareler her hususta lâtif oldu. Çünkü zariften ne gelirse zariftir.
- حیلههاشان جمله حال آمد لطیف ** کل شیء من ظریف هو ظریف
- Tuzakları felek kuşunu tuttu; noksanları tamamen sayıldı.
- دامهاشان مرغ گردونی گرفت ** نقصهاشان جمله افزونی گرفت
- Ey ulu kişi! Nebîlerin ve velilerin yolunda çalış! 975
- جهد میکن تا توانی ای کیا ** در طریق انبیا و اولیا
- Kaza ve kaderle pençeleşmek mücahede sayılmaz. Çünkü bizi pençeleştiren, savaştıran da kaza ve kaderdir.
- با قضا پنجه زدن نبود جهاد ** ز آن که این را هم قضا بر ما نهاد
- Bir kimse iman ve itaat yolunda yürüyüp de bir an bile ziyan etmişse kâfirim!
- کافرم من گر زیان کرده ست کس ** در ره ایمان و طاعت یک نفس
- Başın yarılmamış, şu başını bağlama. Birkaç gün çalış da ondan sonra gül!
- سر شکسته نیست این سر را مبند ** یک دو روزک جهد کن باقی بخند
- Dünyayı arayan kimse olmayacak ve kötü bir şey aradı. Ukbayı arayansa kendine iyi bir hal aramış oldu.
- بد محالی جست کاو دنیا بجست ** نیک حالی جست کاو عقبی بجست
- Dünya kazancı için çarelere başvurmak soğuk bir şeydir. Dünyayı terk etmek için çarelere başvurmak ise caizdir, emredilmiştir. 980
- مکرها در کسب دنیا بارد است ** مکرها در ترک دنیا وارد است
- Hile ve çare diye zindanı delip de çıkmaya derler. Yoksa birisi zaten açılmış deliği kapatırsa yaptığı iş, soğuk ve ters bir iştir.
- مکر آن باشد که زندان حفره کرد ** آن که حفره بست آن مکری ست سرد
- Bu dünya zindandır, biz de zindandaki mahpuslarız. Zindanı del, kendini kurtar!
- این جهان زندان و ما زندانیان ** حفره کن زندان و خود را وارهان
- Dünya nedir? Tanrı’dan gafil olmaktır. Kumaş, para, ölçüp tartarak ticaret etmek ve kadın; dünya değildir.
- چیست دنیا از خدا غافل بدن ** نی قماش و نقره و میزان و زن
- Din yolunda sarf etmek üzere kazandığın mala, Peygamber, “ne güzel mal” demiştir.
- مال را کز بهر دین باشی حمول ** نعم مال صالح خواندش رسول
- Suyun gemi içinde olması geminin helâkidir. Gemi altındaki su ise gemiye; geminin yürümesine yardımcıdır. 985
- آب در کشتی هلاک کشتی است ** آب اندر زیر کشتی پشتی است
- Mal, mülk sevgisini gönülden sürüp çıkardığındandır ki Süleyman, ancak yoksul adını takındı.
- چون که مال و ملک را از دل براند ** ز آن سلیمان خویش جز مسکین نخواند
- Ağzı kapalı testi, içi hava ile dolu olduğundan derin ve uçsuz bucaksız su üstünde yüzüp gitti.
- کوزهی سر بسته اندر آب زفت ** از دل پر باد فوق آب رفت
- İşte yoksulluk havası oldukça insan, dünya denizine batmaz, o denizin üstünde durur.
- باد درویشی چو در باطن بود ** بر سر آب جهان ساکن بود
- Bütün bu dünya, onun mülkü olsa bu mülk, gözünde hiçbir şey değildir.
- گر چه جملهی این جهان ملک وی است ** ملک در چشم دل او لا شی است
- Şu halde kalbini Min Ledün ululuğunun havasıyla doldur, ağzını da bağla, mühürle! 990
- پس دهان دل ببند و مهر کن ** پر کنش از باد کبر من لدن
- Çalışma da haktır, deva da haktır, dert de hak. Münkir kimse çalışmayı inkârda ısrar eder durur.”
- جهد حق است و دوا حق است و درد ** منکر اندر نفی جهدش جهد کرد
- Çalışmanın tevekküle tercihi
- مقرر شدن ترجیح جهد بر توکل
- Aslan bu yolda birçok deliller getirdi. O Cebrîler, aslanın cevabına kandılar.
- زین نمط بسیار برهان گفت شیر ** کز جواب آن جبریان گشتند سیر
- Tilki, geyik, tavşan ve çakal cebre inanışı ve dedikoduyu bıraktılar.
- روبه و آهو و خرگوش و شغال ** جبر را بگذاشتند و قیل و قال
- Bu bîatte ziyana düşmemek için kükremiş aslanla ahitlerde bulundular:
- عهدها کردند با شیر ژیان ** کاندر این بیعت نیفتد در زیان
- Zahmetsizce her günün kısmeti gelecek, aslanın başka bir teşebbüse ihtiyacı kalmayacaktı. 995
- قسم هر روزش بیاید بیجگر ** حاجتش نبود تقاضای دگر