English    Türkçe    فارسی   

2
1012-1036

  • Ağzı köpüklendi, yüzü kızardı, onun aleyhinde bulunma dalgasına düştü, bu dalgalar, hadden aştı.
  • کف بر آورد آن غلام و سرخ گشت ** تا که موج هجو او از حد گذشت‏
  • Dedi ki : “ O evvelce benimle dosttu. Kıtlıkta kalmış köpek gibi hayli pislik yemişti.”
  • کاو ز اول دم که با من یار بود ** همچو سگ در قحط بس گه خوار بود
  • Çan gibi durmadan onun aleyhinde bulunmaya başlayınca padişah, elini ağzına götürüp “ Kâfi” dedi.
  • چون دمادم کرد هجوش چون جرس ** دست بر لب زد شهنشاهش که بس‏
  • “Bu sınamayla onu da anladım, seni de. Senin canın kokmuş, onun ağzı. 1015
  • گفت دانستم ترا از وی بدان ** از تو جان گنده ست و از یارت دهان‏
  • Ey kokuşuk canlı, uzak otur. O âmir olsun, sen onun memuru ol!”
  • پس نشین ای گنده جان از دور تو ** تا امیر او باشد و مأمور تو
  • Ulular bunun için “ Dünyada insanın rahatı, dilini korumasındadır” dediler.
  • در حدیث آمد که تسبیح از ریا ** همچو سبزه‏ی گولخن دان ای کیا
  • “Riya ile tespih, külhanda biten yeşilliğe benzer” mealinde bir hadis vardır, bunu böyle bil ey ulu kişi!
  • پس بدان که صورت خوب و نکو ** با خصال بد نیرزد یک تسو
  • Güzel ve iyi suret, bil ki kötü huyla beraber olunca bir kalp akça bile değmez!
  • ور بود صورت حقیر و ناپذیر ** چون بود خلقش نکو در پاش میر
  • Bil ki zahiri suret yok olur, fakat mana âlemi ebedidir, kalır. 1020
  • صورت ظاهر فنا گردد بدان ** عالم معنی بماند جاودان‏
  • Testinin suretiyle ne vakte dek oynayıp duracaksın? Testinin nakşından geç, ırmağa, suya yürü.
  • چند بازی عشق با نقش سبو ** بگذر از نقش سبو رو آب جو
  • Suretini gördün ama manadan gafilsin. Akıllıysan sedeften bir inci seç, çıkar.
  • صورتش دیدی ز معنی غافلی ** از صدف دری گزین گر عاقلی‏
  • Âlemdeki bu sedefe benzeyen kalıpların hepsi can denizinden diriyse de,
  • این صدفهای قوالب در جهان ** گر چه جمله زنده‏اند از بحر جان‏
  • Her sedefte inci bulunmaz, gözünü aç da her birinin içine bak!
  • لیک اندر هر صدف نبود گهر ** چشم بگشا در دل هر یک نگر
  • Onda ne var, bunda ne var? Onu anla. Çünkü o değerli inci nadir bulunur. 1025
  • کان چه دارد وین چه دارد می‏گزین ** ز انکه کمیاب است آن در ثمین‏
  • Surete talip olursan (bu şuna benzer:) bir dağ, görünüşte büyüklük bakımından lâl’in yüzlerce mislidir.
  • گر به صورت می‏روی کوهی به شکل ** در بزرگی هست صد چندان که لعل‏
  • Senin elin, ayağın, saçın, sakalın da gözünden yüzlerce defa daha büyüktür.
  • هم به صورت دست و پا و پشم تو ** هست صد چندان که نقش چشم تو
  • Fakat iki gözün, bütün azadan daha kıymetli olduğu meydandadır.
  • لیک پوشیده نباشد بر تو این ** کز همه اعضا دو چشم آمد گزین‏
  • Gönlüne gelen bir tek düşünce yüzünden de yüzlerce cihan, bir anda baş aşağı devrilir gider.
  • از یک اندیشه که آید در درون ** صد جهان گردد به یک دم سر نگون‏
  • Padişahın cismi, surette birdir ama yüz binlerce asker, arkasından koşar. 1030
  • جسم سلطان گر به صورت یک بود ** صد هزاران لشکرش در پی دود
  • Fakat o tertemiz padişahın şekli ve sureti de gizli bir fikre mahkûmdur.
  • باز شکل و صورت شاه صفی ** هست محکوم یکی فکر خفی‏
  • Gör ki bu sayısız halk, bir tefekkür yüzünden yeryüzünde akıp giden sel gibidir.
  • خلق بی‏پایان ز یک اندیشه بین ** گشته چون سیلی روانه بر زمین‏
  • Halk, o düşünceyi küçük ve ehemmiyetsiz görür ama sel gibi cihanı suya boğar, alıp götürür.
  • هست آن اندیشه پیش خلق خرد ** لیک چون سیلی جهان را خورد و برد
  • Âlem de her hünerin fikirle kaim olduğunu,
  • پس چو می‏بینی که از اندیشه‏ای ** قایم است اندر جهان هر پیشه‏ای‏
  • Evlerin, köşklerin, şehirlerin, dağların, sahraların, nehirlerin hep onda meydana geldiğini, 1035
  • خانه‏ها و قصرها و شهرها ** کوهها و دشتها و نهرها
  • Denizdeki balığın denizin vücuduyla yaşadığı gibi yerin de, denizin de, güneşin de, göğün de fikirle diri bulunduğunu mademki görmektesin.
  • هم زمین و بحر و هم مهر و فلک ** زنده از وی همچو کز دریا سمک‏