- Davut’un sesi kadar güzeldi ama güzel sesten anlamayanlar dinlemek istemezlerdi.
- لحن داودی چنان محبوب بود ** لیک بر محروم بانگ چوب بود
- Nil nehrinin suyu, Abıhayattan daha hoştu, daha feyizliydi. Fakat nasipsiz ve münkir olanlara kandı. 1075
- آب نیل از آب حیوان بد فزون ** لیک بر محروم و منکر بود خون
- Şehitlik, mümin için hayattır, münafık için ölüm ve çürüme!
- هست بر مومن شهیدی زندگی ** بر منافق مردن است و ژندگی
- Âlemde bir sürü halkın mahrum olmadığı bir nimet var mı? Söyle.
- چیست در عالم بگو یک نعمتی ** که نه محرومند از وی امتی
- Şekerden öküze, eşeğe ne fayda var? Her canın başka bir gıdası vardır.
- گاو و خر را فایده چه در شکر ** هست هر جان را یکی قوتی دگر
- Fakat o gıda, gıdalanan kişiye arızî ise ona nasihat etmek de onu doğru yola getirmek demektir.
- لیک گر آن قوت بر وی عارضی است ** پس نصیحت کردن او را رایضی است
- Birisi hastalık dolayısıyla toprak yemeyi sevse toprağı, kendisine gıda sanır ama, 1080
- چون کسی کاو از مرض گل داشت دوست ** گر چه پندارد که آن خود قوت اوست
- Asıl gıdasını unutmuş, hastalık yüzünden alıştığı gıdaya yüz tutmuştur.
- قوت اصلی را فرامش کرده است ** روی در قوت مرض آورده است
- Şerbeti bırakmıştır da zehir yemektedir. Hastalık yüzünden alıştığı gıda kendisine tatlı gelmiştir.
- نوش را بگذاشته سم خورده است ** قوت علت همچو چوبش کرده است
- İnsanın asli gıdası Allah nurudur; ona hayvan gıdası lâyık değil!
- قوت اصلی بشر نور خداست ** قوت حیوانی مر او را ناسزاست
- Fakat gönül, hastalık yüzünden bu gıdaya düşmüştür; gece gündüz bu suyu içmekte, bu toprağı yemektedir.
- لیک از علت در این افتاد دل ** که خورد او روز و شب زین آب و گل
- Bu gıdayı yiyen kişinin yüzü sapsarıdır. Ayağı tutmaz kalbi helacana uğrar. Nerede yol, yol olan göklerin gıdası nerede bu? 1085
- روی زرد و پای سست و دل سبک ** کو غذای و السما ذات الحبک
- O, gıda devletin has kullarına mahsustur. O, boğazsız aletsiz yenir.
- آن غذای خاصگان دولت است ** خوردن آن بیگلو و آلت است
- Güneşin gıdası, Arş nurundandır, hasetçinin, Şeytan’ın gıdası ferş dumanından!
- شد غذای آفتاب از نور عرش ** مر حسود و دیو را از دود فرش
- Allah, şehitler için “ Onlar rızıklanırlar” buyurdu. O, gıda için ne ağız vardır, ne tabak!
- در شهیدان یرزقون فرمود حق ** آن غذا را نه دهان بد نه طبق
- Gönül, her dosttan bir gıda ile gıdalanır, her bilgiden bir lezzet alır.
- دل ز هر یاری غذایی میخورد ** دل ز هر علمی صفایی میبرد
- Her insanın sureti, bir kâseye benzer. Göz de suretinin manasına ait bir duygu âletidir. 1090
- صورت هر آدمی چون کاسهای است ** چشم از معنی او حساسهای است
- Herkesin yüzünden bir şey yemekte, her buluştuğundan bir şey almaktasın.
- از لقای هر کسی چیزی خوری ** و ز قران هر قرین چیزی بری
- Yıldız, yıldızla kırân etti mi mutlaka her ikisine uygun bir şey doğar.
- چون ستاره با ستاره شد قرین ** لایق هر دو اثر زاید یقین
- Erkekle kadının buluşmasından çocuk doğduğu gibi, taşla demirin birleşmesinden de kıvılcım meydana gelir.
- چون قران مرد و زن زاید بشر ** وز قران سنگ و آهن شد شرر
- Toprağın, yağmurla kırânı, meyveleri, yeşillikleri, çiçekleri bitirir.
- و ز قران خاک با بارانها ** میوهها و سبزه و ریحانها
- İnsan, yeşilliğe baksa gönlü hoşlanır, gamı gider, neşelenir. 1095
- و ز قران سبزهها با آدمی ** دل خوشی و بیغمی و خرمی
- Canımız neşelenirse bizden iyilikler, ihsanlar doğar.
- وز قران خرمی با جان ما ** میبزاید خوبی و احسان ما
- Güzelce, dilediğimiz gibi gezdik, eğlendik mi karnımız acıkır, iştahımız artar.
- قابل خوردن شود اجسام ما ** چون بر آید از تفرج کام ما
- Rengin kızarması karanlıktandır. Kan da hoş ve gül renkli güneştendir.
- سرخ رویی از قران خون بود ** خون ز خورشید خوش گلگون بود