English    Türkçe    فارسی   

2
120-144

  • Bir eğri kıl gökyüzüne perde olursa bütün vücudun eğri olunca halin ne olur? 120
  • موی کج چون پرده‏ی گردون بود ** چون همه اجزات کج شد چون بود
  • Her cüz’ünü doğrulara uyup doğrult. Ey doğru yola giden, o eşikten baş çekme!
  • راست کن اجزات را از راستان ** سر مکش ای راست رو ز آن آستان‏
  • Teraziyi, terazi doğrulttuğu gibi terazinin değerini azaltan da yine terazidir.
  • هم ترازو را ترازو راست کرد ** هم ترازو را ترازو کاست کرد
  • Doğru olmayanlarla tartılan eksikliğe düşer, aklı şaşar kalır.
  • هر که با ناراستان هم سنگ شد ** در کمی افتاد و عقلش دنگ شد
  • Yürü, kâfirlere karşı şiddetli ol; ağyarın dostluğuna toprak saç!
  • رو أشداء علی الکفار باش ** خاک بر دل داری اغیار پاش‏
  • Ağyarın başına kılıç kesil; kendine gel; tilkilik etme, aslan ol. 125
  • بر سر اغیار چون شمشیر باش ** هین مکن روباه بازی شیر باش‏
  • Ki dostlar gayretleri yüzünden senden kesilmesinler! Çünkü o dikenler, bu güle düşmandır.
  • تا ز غیرت از تو یاران نگسلند ** ز آنکه آن خاران عدوی این گلند
  • Ateşe üzerlik tohumu serper gibi kurtların başına ateş serp; çünkü o kurtlar, Yusuf’un düşmanlarıdır.
  • آتش اندر زن به گرگان چون سپند ** ز آن که آن گرگان عدوی یوسفند
  • Kendine gel, Şeytan sana “babasının canı” der bu suretle o lain seni aldatır.
  • جان بابا گویدت ابلیس هین ** تا به دم بفریبدت دیو لعین‏
  • Bu kara yüzlü, babana da bu şeytanlığı yaptı. Âdem’i de mat etti.
  • این چنین تلبیس با بابات کرد ** آدمی را این سیه رخ مات کرد
  • Bu kuzgun, satranç başın da çeviktir. Yarı uykulu gözle kuzgunu doğan görme! 130
  • بر سر شطرنج چست است این غراب ** تو مبین بازی به چشم نیم خواب‏
  • Çünkü o kadar çok oyunlar bilir ki boğazında bir çöp gibi kalakalır.
  • ز آن که فرزین بندها داند بسی ** که بگیرد در گلویت چون خسی‏
  • Onun çöpü boğazlarda durur. O çöp nedir? Mevki ve mal sevdası.
  • در گلو ماند خس او سالها ** چیست آن خس مهر جاه و مالها
  • Ey kararsız kişi, mal çöpten ibarettir. Ama boğazındaysa Abıhayatı içirmez.
  • مال خس باشد چو هست ای بی‏ثبات ** در گلویت مانع آب حیات‏
  • Malını, düzenbaz bir düşman çalacak olsa bir yol keseni, başka bir yol kesen dolandırmış demektir.
  • گر برد مالت عدوی پر فنی ** ره زنی را برده باشد ره زنی‏
  • Bir yılancının başka bir yılancıdan yılan çalması
  • دزدیدن مارگیر ماری را از مارگیری دیگر
  • Bir hırsızcağız, bir yılan oynatıcısının yılanını çaldı. Aptallığından onu ganimet saymaktaydı. 135
  • دزدکی از مارگیری مار برد ** ز ابلهی آن را غنیمت می‏شمرد
  • Yılancı, yılanın zehirlemesinden kurtuldu. Yılan da hırsızını ağlatıp inleterek öldürdü.
  • وارهید آن مارگیر از زخم مار ** مار کشت آن دزد او را زار زار
  • Yılancı, o ölü adamı görüp tanıdı, “Onu benim yılanım öldürdü, canından etti.
  • مارگیرش دید پس بشناختش ** گفت از جان مار من پرداختش‏
  • Hırsızı bulayım da yılanımı ondan alayım diye dua edip duruyordum, gönlüm yılanımı bulmayı istiyordu.
  • در دعا می‏خواستی جانم از او ** کش بیابم مار بستانم از او
  • Allah’a şükürolsun ki o dua kabul edilmedi. Ben duamın kabul edilmeyişini ziyan sandım ama bana faydaymış” dedi.
  • شکر حق را کان دعا مردود شد ** من زیان پنداشتم آن سود شد
  • Nice dualar vardır ki ziyanın, helâk olmanın ta kendisidir. Pak Allah, onları kereminden kabul etmez. 140
  • بس دعاها کان زیان است و هلاک ** وز کرم می‏نشنود یزدان پاک‏
  • İsa Aleyhisselâm’ın yoldaşının İsa’dan kemikleri diriltmesini istemesi
  • التماس کردن همراه عیسی علیه السلام زنده کردن استخوانها را از او
  • İsa ile bir ahmak yoldaş oldu. Gözüne yol üstünde ölü kemikleri erişince,
  • گشت با عیسی یکی ابله رفیق ** استخوانها دید در حفره‏ی عمیق‏
  • Yoldaş, ölüleri diriltmek için okuduğun o yüce adı,
  • گفت ای همراه آن نام سنی ** که بدان تو مرده را زنده کنی
  • Bana da mutlaka öğret de bir iyilikte bulunayım, o adı okuyup kemiklere can vereyim” dedi.
  • مر مرا آموز تا احسان کنم ** استخوانها را بدان با جان کنم
  • İsa dedi ki: ”Sus! Bu senin işin değil. Senin nefeslerinin, senin sözünün harcı değil!
  • گفت خامش کن که آن کار تو نیست ** لایق انفاس و گفتار تو نیست‏