- Yine doğru yoldan alabildiğine gidiyoruz. Hocam, dön geri, yolumuz nerede?
- باز پهنا میرویم از راه راست ** باز گرد ای خواجه راه ما کجاست
- Şunu anlatıyorduk: Hasetçi adam, senin eşeğin topal, konak yeri de adamakıllı uzak.
- اندر آن تقریر بودیم ای حسود ** که خرت لنگ است و منزل دور زود
- Yıl geçti, ekin vakti değil. Yüz karalığından, kötü işten başka da mahsul yok.
- سال بیگه گشت وقت کشت نی ** جز سیه رویی و فعل زشت نی
- Ten ağacına kurt düştü. Onu söküp ateşe atmak lâzım.
- کرم در بیخ درخت تن فتاد ** بایدش بر کند و در آتش نهاد
- Yolcu, kendine gel, kendine… Vakit geçti, ömür güneşi kuyuya doğruldu. 1265
- هین و هین ای راه رو بیگاه شد ** آفتاب عمر سوی چاه شد
- Bu iki günceğizinde olsun, kuvvetin varken kocalığını Hak yoluna sarf et.
- این دو روزک را که زورت هست زود ** پیر افشانی بکن از راه جود
- Elinde kalan şu kadarcık tohumu olsun ek de bu iki anlık müddetten uzun bir ömür bitsin.
- این قدر تخمی که مانده ستت بباز ** تا بروید زین دو دم عمر دراز
- Bu aydın çırağ sönmeden kendine gel de hemen fitilini düzelt, yağını tazele.
- تا نمرده ست این چراغ با گهر ** هین فتیلهاش ساز و روغن زودتر
- Yarın yaparım deme. Nice yarınlar geçti. Ekin zamanı tamamıyla geçmesin ,agâh ol!
- هین مگو فردا که فرداها گذشت ** تا به کلی نگذرد ایام کشت
- Nasihatimi dinle: Ten, kuvvetli bir bağdır. Yeniyi istiyorsan, eskiden soyun! 1270
- پند من بشنو که تن بند قوی است ** کهنه بیرون کن گرت میل نوی است
- Dudağını yum, altın dolu avucunu aç. Ten nekesliğini bırak, cömertliği ele al.
- لب ببند و کف پر زر بر گشا ** بخل تن بگذار و پیش آور سخا
- Cömertlik, şehvetleri, lezzetleri terk etmedir. Şehvet yüzünden düşen kalkmamıştır.
- ترک شهوتها و لذتها سخاست ** هر که در شهوت فرو شد بر نخاست
- Bu cömertlik, cennet selvisinin bir dalıdır. Yazıklar olsun böyle bir dalı elinden bırakana.
- این سخا شاخی است از سرو بهشت ** وای او کز کف چنین شاخی بهشت
- Bu heva ve hevesi bırakma, sapasağlam bir iptir. Bu dal, canı göğe çeker.
- عروة الوثقی است این ترک هوا ** بر کشد این شاخ جان را بر سما
- Ey güzel yollu, cömertlik dalı seni yukarı çeke, çeke aslına eriştirdi mi, 1275
- تا برد شاخ سخا ای خوب کیش ** مر ترا بالا کشان تا اصل خویش
- Güzellik Yusuf’un, bu âlem kuyu gibidir. Bu ip de Allah emrine sabretmedir.
- یوسف حسنی و این عالم چو چاه ** وین رسن صبر است بر امر اله
- Ey Yusuf, ip sarktı, iki elinle yapış. İpten gafil olma, vakit geçiyor.
- یوسفا آمد رسن در زن دو دست ** از رسن غافل مشو بیگه شده ست
- Allah’a hamdolsun ki bu ipi sarkıttılar, fazıl ve rahmeti birbirine kattılar.
- حمد لله کین رسن آویختند ** فضل و رحمت را بهم آمیختند
- Bu ipe yapış da yeni bir can âlemi apaşikar, fakat görünmez bir âlem göresin.
- تا ببینی عالم جان جدید ** عالم بس آشکار ناپدید
- Hakikatte yok olan şu cihan var gibi görünmekte, hakikatte var olan cihan da adamakıllı gizlenmede. 1280
- این جهان نیست چون هستان شده ** و آن جهان هست بس پنهان شده
- Rüzgâr esti mi toz toprak görünür, uçup savrulur, rüzgâr görünmez. Toz toprak kendisini gösterir, rüzgâra perde olur.
- خاک بر باد است و بازی میکند ** کژنمایی پرده سازی میکند
- Zahiren iş işleyen, hakikatte işsizdir, deriden ibarettir. Gizli olan içtir; asıl odur.
- اینکه بر کار است بیکار است و پوست ** و انکه پنهان است مغز و اصل اوست
- Toprak, rüzgârın elinde bir alete benzer. Asıl toprağı yüce ve tabiatı yüksek bil.
- خاک همچون آلتی در دست باد ** باد را دان عالی و عالی نژاد
- Toprağa mensup gözün bakışı da toprağa düşer. Rüzgârı gören göz başka bir çeşittir.
- چشم خاکی را به خاک افتد نظر ** باد بین چشمی بود نوعی دگر
- Atı at bilir; at, atın eşitidir. Binicinin ahvalini de binici bilir. 1285
- اسب داند اسب را کاو هست یار ** هم سواری داند احوال سوار