- Binici olmayan at yol gitmeyi ne bilir? Doğru ve ana caddeyi bilmek için padişah lâzım.
- اسب بیراکب چه داند رسم راه ** شاه باید تا بداند شاه راه
- Nuru, binici olan duyguya doğrul. O onur, duyguya ne güzel bir sahiptir.
- سوی حسی رو که نورش راکب است ** حس را آن نور نیکو صاحب است
- His nurunu bezeyen, Allah nurudur. Bu suretle “Nur üstüne nur” ayetinin manası zuhur eder.
- نور حس را نور حق تزیین بود ** معنی نور علی نور این بود
- His nuru adamı yere çeker, Hak nuru Kevser ırmağına götürür.
- نور حسی میکشد سوی ثری ** نور حقش میبرد سوی علی
- Çünkü duygularla idrak edilen âlem, çok aşağılık bir âlemdir. Allah nuru bir denizdir, duygu ise bir çiğ tanesi gibi. 1295
- ز انکه محسوسات دونتر عالمی است ** نور حق دریا و حس چون شبنمی است
- Fakat duyguya binmiş olan meydanda değildir, iyi eserlerinden, güzel sözlerinden başka bir şey görünmez.
- لیک پیدا نیست آن راکب بر او ** جز به آثار و به گفتار نکو
- Duyguya mensup olan nur bile, kesif ve cismani olmakla beraber gözlerin karasında gizlidir.
- نور حسی کاو غلیظ است و گران ** هست پنهان در سواد دیدهگان
- Öfkenden sen duygu nurunu bile görmüyorsun, dine mensup nuru nasıl görürsün?
- چون که نور حس نمیبینی ز چشم ** چون ببینی نور آن دینی ز چشم
- Duygu nuru, bu kadar kesafetiyle beraber gizli olursa ap-arı olan bir ışık nasıl olur da gizli olmaz?
- نور حس با این غلیظی مختفی است ** چون خفی نبود ضیایی کان صفی است
- Bu cihan, gayp rüzgârının elinde bir saman çöpüne benzer, tamamıyla âcizdir. Gayp âleminin dileği, 1300
- این جهان چون خس به دست باد غیب ** عاجزی پیش گرفت و داد غیب
- Onu gâh yüceltir, gâh alçaltır. Gâh doğrultur, gâh kırar.
- گه بلندش میکند گاهیش پست ** گه درستش میکند گاهی شکست
- Gâh sağa götürür, gâh sola… Gâh gül bahçesi haline kor, gâh diken haline.
- گه یمینش میبرد گاهی یسار ** گه گلستانش کند گاهیش خار
- El gizlidir, yazı yazan kalemi gör. At oynayıp seğirtmekte, binici meydanda değil.
- دست پنهان و قلم بین خط گزار ** اسب در جولان و ناپیدا سوار
- Fırlayıp giden oka bak, yay gizli. Canlar meydanda da canların canı görünmüyor.
- تیر پران بین و ناپیدا کمان ** جانها پیدا و پنهان جان جان
- Oku kırma. O padişah okudur. Yaydan çıkan ok değildir, her şeyi bilenin şastından atılmıştır. 1305
- تیر را مشکن که این تیر شهی است ** تیر پرتابی ز شصت آگهی است
- Hak, “ Mâ remeyte iz remeyte” dedi. Allah’ın işi, bütün işlere örnektir, misaldir.
- ما رمیت إذ رمیت گفت حق ** کار حق بر کارها دارد سبق
- Kendi kızgınlığını kır, oku kırma. Senin kızgın gözün sana sütü kan gösterir.
- خشم خود بشکن تو مشکن تیر را ** چشم خشمت خون شمارد شیر را
- O kanlara bulanmış, senin kanınla ıslanmış oku alıp öp de padişaha götür.
- بوسه ده بر تیر و پیش شاه بر ** تیر خون آلود از خون تو تر
- Meydanda olan âcizdir, bağlanmıştır, zebundur. Görünmeyense pek kuvvetli ve galip.
- آن چه پیدا عاجز و بسته و زبون ** و آن چه ناپیدا چنان تند و حرون
- Biz avlardan ibaretiz, kimin böyle bir tuzağı var? Çevgânın önünde toplardan başka bir şey değiliz, çevgânı idare eden nerde? 1310
- ما شکاریم این چنین دامی کراست ** گوی چوگانیم چوگانی کجاست
- Yırtıyor, dikiyor, nerde bu terzi? Üflüyor, yakıyor, nerde bu ateşi yakan?
- میدرد میدوزد این خیاط کو ** میدمد میسوزد این نفاط کو
- Bir an içinde sıddıkı kâfir eder, bir an içinde zındıkı zahit.
- ساعتی کافر کند صدیق را ** ساعتی زاهد کند زندیق را
- Onun içindir ki ihlâs sahibi, varlığından tamamıyla halâs olmadıkça tuzağa düşmek tehlikesindedir.
- ز انکه مخلص در خطر باشد ز دام ** تا ز خود خالص نگردد او تمام
- Çünkü yoldadır, yol kesicilerse sayısız. Ancak Allah amanında olan kurtulur.
- ز انکه در راهست و ره زن بیحد است ** آن رهد کاو در امان ایزد است
- Aynası tamamıyla arınmayan, henüz ihlâs sahibidir. Kuş tutmayan henüz avla meşguldür. 1315
- آینهی خالص نگشت او مخلص است ** مرغ را نگرفته است او مقنص است