- Dostluk nişanesi belâdan, afetlerden, mihnetlerden hoşlanmak değil midir? 1460
- نه نشان دوستی شد سر خوشی ** در بلا و آفت و محنت کشی
- Dost altın gibidir. Belâ da ateşe benzer. Halis altın, ateş içinde saf bir hale gelir”
- دوست همچون زر بلا چون آتش است ** زر خالص در دل آتش خوش است
- Efendisinin Lokman’ı sınaması
- امتحان کردن خواجهی لقمان زیرکی لقمان را
- Tertemiz bir kul olan Lokman, gece gündüz kullukta çevik ve gayretli değil miydi?
- نه که لقمان را که بندهی پاک بود ** روز و شب در بندگی چالاک بود
- Efendisi, onu ileri tutar, oğullarından üstün görürdü.
- خواجهاش میداشتی در کار پیش ** بهترش دیدی ز فرزندان خویش
- Çünkü lokman, filvaki kuloğluydu ama efendiydi, heva ve hevesten hürdü.
- ز انکه لقمان گر چه بنده زاد بود ** خواجه بود و از هوا آزاد بود
- Bir padişah, konuşma esnasında bir şeyhe dedi ki: “ Benden bir şey dile” 1465
- گفت شاهی شیخ را اندر سخن ** چیزی از بخشش ز من درخواست کن
- Şeyh “ Padişahım, bana böyle söylemekten utanmıyor musun? Hele biraz daha yüksel!
- گفت ای شه شرم ناید مر ترا ** که چنین گویی مرا زین برتر آ
- Benim iki kulum var. Onlar hor hakir kişilerdir ama ikisi de sana hükmederler, ikisi de emrederler” dedi.
- من دو بنده دارم و ایشان حقیر ** و آن دو بر تو حاکمانند و امیر
- Padişah “Bu söz hatalı bir söz. O iki kul kimler ?” deyince, şeyh “ Birisi kızmak, öbürü şehvet” dedi.
- گفت شه آن دو چهاند این زلت است ** گفت آن یک خشم و دیگر شهوت است
- Padişahlıktan feragat edeni padişah bil. Onun nuru ayla güneş olmaksızın da parlar durur.
- شاه آن دان کاو ز شاهی فارغ است ** بیمه و خورشید نورش بازغ است
- Mahzene sahip olan, zatı mahzen olmuş kişidir. Varlığa, mağlûp olan, varlığa düşman olan kişidir. 1470
- مخزن آن دارد که مخزن ذات اوست ** هستی او دارد که با هستی عدوست
- Lokman’ın efendisi, görünüşte onun efendisiydi ama hakikatte Lokman’ın kuluydu.
- خواجهی لقمان به ظاهر خواجهوش ** در حقیقت بنده، لقمان خواجهاش
- Bu ters dünyada benzerler pek çoktur. Onların nazarında bir gevher, çöp parçasından da bayağıdır.
- در جهان باژگونه زین بسی است ** در نظرشان گوهری کم از خسی است
- Her çöle, geçip kurtulunacak yer adı verilmiştir. Ad ve suret, halkın akıllarına tuzaktır.
- مر بیابان را مفازه نام شد ** نام و رنگی عقلشان را دام شد
- Bir güruhu, elbisesi tanıtır. Onu o libasla görünce avamdan derler.
- یک گره را خود معرف جامه است ** در قبا گویند کاو از عامه است
- Mürailik sureti de bir güruhun adını zâhitliğe çıkarmıştır. Hâlbuki kendisi riyaya boğulmuştur. 1475
- یک گره را ظاهر سالوس زهد ** نور باید تا بود جاسوس زهد
- Taklitten, kapıp kaçmadan arınmış nur gerek ki, onu, sözünü dinlemeden, işini görmeden tanısın.
- نور باید پاک از تقلید و غول ** تا شناسد مرد را بیفعل و قول
- Bu nura sahip olan, akıl yoluyla onun kalbine girer, nakdini görür, nakil ve rivayete bağlanmaz.
- در رود در قلب او از راه عقل ** نقد او بیند نباشد بند نقل
- Gaybı adamakıllı bilen Allah’ın has kulları can âleminde kalp casuslarıdır.
- بندگان خاص علام الغیوب ** در جهان جان جواسیس القلوب
- Hayal gibi gönle girerler. Gizli şey ve hal, onların önünde apaçıktır.
- در درون دل در آید چون خیال ** پیش او مکشوف باشد سر حال
- Serçenin vücudunda ne kuvvet, ne kudret vardır ki sırrı, doğanın aklından gizli kalsın? 1480
- در تن گنجشک چه بود برگ و ساز ** که شود پوشیده آن بر عقل باز
- Allah sırlarına vakıf olan kişinin önünde mahlûkatın sırrı nedir ki?
- آن که واقف گشت بر اسرار هو ** سر مخلوقات چه بود پیش او
- Göklere çıkan adama yeryüzünde yürümek güç gelir mi?
- آن که بر افلاک رفتارش بود ** بر زمین رفتن چه دشوارش بود
- Be zalim, Davut’un elinde demir mum haline gelir, erirdi, artık onun avucunda mum ne oluyor?
- در کف داود کاهن گشت موم ** موم چه بود در کف او ای ظلوم
- Lokman, kul şeklinde bir efendiydi. Kulluğu, yalnız zahiri bir görünüşten ibaretti.
- بود لقمان بنده شکلی خواجهای ** بندگی بر ظاهرش دیباجهای