- Padişahlıktan feragat edeni padişah bil. Onun nuru ayla güneş olmaksızın da parlar durur.
- شاه آن دان کاو ز شاهی فارغ است ** بیمه و خورشید نورش بازغ است
- Mahzene sahip olan, zatı mahzen olmuş kişidir. Varlığa, mağlûp olan, varlığa düşman olan kişidir. 1470
- مخزن آن دارد که مخزن ذات اوست ** هستی او دارد که با هستی عدوست
- Lokman’ın efendisi, görünüşte onun efendisiydi ama hakikatte Lokman’ın kuluydu.
- خواجهی لقمان به ظاهر خواجهوش ** در حقیقت بنده، لقمان خواجهاش
- Bu ters dünyada benzerler pek çoktur. Onların nazarında bir gevher, çöp parçasından da bayağıdır.
- در جهان باژگونه زین بسی است ** در نظرشان گوهری کم از خسی است
- Her çöle, geçip kurtulunacak yer adı verilmiştir. Ad ve suret, halkın akıllarına tuzaktır.
- مر بیابان را مفازه نام شد ** نام و رنگی عقلشان را دام شد
- Bir güruhu, elbisesi tanıtır. Onu o libasla görünce avamdan derler.
- یک گره را خود معرف جامه است ** در قبا گویند کاو از عامه است
- Mürailik sureti de bir güruhun adını zâhitliğe çıkarmıştır. Hâlbuki kendisi riyaya boğulmuştur. 1475
- یک گره را ظاهر سالوس زهد ** نور باید تا بود جاسوس زهد
- Taklitten, kapıp kaçmadan arınmış nur gerek ki, onu, sözünü dinlemeden, işini görmeden tanısın.
- نور باید پاک از تقلید و غول ** تا شناسد مرد را بیفعل و قول
- Bu nura sahip olan, akıl yoluyla onun kalbine girer, nakdini görür, nakil ve rivayete bağlanmaz.
- در رود در قلب او از راه عقل ** نقد او بیند نباشد بند نقل
- Gaybı adamakıllı bilen Allah’ın has kulları can âleminde kalp casuslarıdır.
- بندگان خاص علام الغیوب ** در جهان جان جواسیس القلوب
- Hayal gibi gönle girerler. Gizli şey ve hal, onların önünde apaçıktır.
- در درون دل در آید چون خیال ** پیش او مکشوف باشد سر حال
- Serçenin vücudunda ne kuvvet, ne kudret vardır ki sırrı, doğanın aklından gizli kalsın? 1480
- در تن گنجشک چه بود برگ و ساز ** که شود پوشیده آن بر عقل باز
- Allah sırlarına vakıf olan kişinin önünde mahlûkatın sırrı nedir ki?
- آن که واقف گشت بر اسرار هو ** سر مخلوقات چه بود پیش او
- Göklere çıkan adama yeryüzünde yürümek güç gelir mi?
- آن که بر افلاک رفتارش بود ** بر زمین رفتن چه دشوارش بود
- Be zalim, Davut’un elinde demir mum haline gelir, erirdi, artık onun avucunda mum ne oluyor?
- در کف داود کاهن گشت موم ** موم چه بود در کف او ای ظلوم
- Lokman, kul şeklinde bir efendiydi. Kulluğu, yalnız zahiri bir görünüşten ibaretti.
- بود لقمان بنده شکلی خواجهای ** بندگی بر ظاهرش دیباجهای
- Meselâ, efendi tanımadık bir yere giderse kuluna elbisesini giydirir. 1485
- چون رود خواجه به جای ناشناس ** در غلام خویش پوشاند لباس
- Kendisi de o kölenin libaslarını giyer, köleyi kendisine efendi yapar.
- او بپوشد جامههای آن غلام ** مر غلام خویش را سازد امام
- Kullar gibi onun ardından yürür. Bu suretle kendisini kimseye tanıtmaz.
- در پیش چون بندگان در ره شود ** تا نباید زو کسی آگه شود
- Ey kul, sen başköşeye otur. Ben, eski bir kul gibi ayakkabılarını götüreyim.
- گوید ای بنده تو رو بر صدر شین ** من بگیرم کفش چون بندهی کهین
- Sen sertlik et, bana söv, hiçbir suretle ağırlama.
- تو درشتی کن مرا دشنام ده ** مر مرا تو هیچ توقیری منه
- Şimdi hizmetin, bence bana hizmet etmeyi bırakmadan ibarettir. Ben, bu suretle gurbet diyarında bile tohumu ekeceğim” der. 1490
- ترک خدمت خدمت تو داشتم ** تا به غربت تخم حیلت کاشتم
- Efendiler, kendilerini kul sanılsınlar diye kulluğu kabul etmişlerdir.
- خواجگان این بندگیها کردهاند ** تا گمان آید که ایشان بردهاند
- Onların gözleri toktur, efendiliğe doymuşlardır, kendilerine lâzım olan işi yapa gelmişlerdir.
- چشم پر بودند و سیر از خواجگی ** کارها را کردهاند آمادگی
- Hâlbuki bu heva ve heves kulları, onların aksine kendilerini akıl ve can efendisi gösterirler.
- وین غلامان هوا بر عکس آن ** خویشتن بنموده خواجهی عقل و جان