English    Türkçe    فارسی   

2
1473-1497

  • Her çöle, geçip kurtulunacak yer adı verilmiştir. Ad ve suret, halkın akıllarına tuzaktır.
  • Bir güruhu, elbisesi tanıtır. Onu o libasla görünce avamdan derler.
  • Mürailik sureti de bir güruhun adını zâhitliğe çıkarmıştır. Hâlbuki kendisi riyaya boğulmuştur. 1475
  • Taklitten, kapıp kaçmadan arınmış nur gerek ki, onu, sözünü dinlemeden, işini görmeden tanısın.
  • Bu nura sahip olan, akıl yoluyla onun kalbine girer, nakdini görür, nakil ve rivayete bağlanmaz.
  • Gaybı adamakıllı bilen Allah’ın has kulları can âleminde kalp casuslarıdır.
  • Hayal gibi gönle girerler. Gizli şey ve hal, onların önünde apaçıktır.
  • Serçenin vücudunda ne kuvvet, ne kudret vardır ki sırrı, doğanın aklından gizli kalsın? 1480
  • Allah sırlarına vakıf olan kişinin önünde mahlûkatın sırrı nedir ki?
  • Göklere çıkan adama yeryüzünde yürümek güç gelir mi?
  • Be zalim, Davut’un elinde demir mum haline gelir, erirdi, artık onun avucunda mum ne oluyor?
  • Lokman, kul şeklinde bir efendiydi. Kulluğu, yalnız zahiri bir görünüşten ibaretti.
  • Meselâ, efendi tanımadık bir yere giderse kuluna elbisesini giydirir. 1485
  • Kendisi de o kölenin libaslarını giyer, köleyi kendisine efendi yapar.
  • Kullar gibi onun ardından yürür. Bu suretle kendisini kimseye tanıtmaz.
  • Ey kul, sen başköşeye otur. Ben, eski bir kul gibi ayakkabılarını götüreyim.
  • Sen sertlik et, bana söv, hiçbir suretle ağırlama.
  • Şimdi hizmetin, bence bana hizmet etmeyi bırakmadan ibarettir. Ben, bu suretle gurbet diyarında bile tohumu ekeceğim” der. 1490
  • Efendiler, kendilerini kul sanılsınlar diye kulluğu kabul etmişlerdir.
  • Onların gözleri toktur, efendiliğe doymuşlardır, kendilerine lâzım olan işi yapa gelmişlerdir.
  • Hâlbuki bu heva ve heves kulları, onların aksine kendilerini akıl ve can efendisi gösterirler.
  • Efendi kulluk edebilir. Fakat kuldan kulluktan başka bir şey zuhur edemez ki.
  • Şunu bil ki o âlemden bu âleme böyle tersine akseden nice şeyler vardır. 1495
  • Lokman’ın efendisi bu gizli hali biliyordu, ondan bir nişane görmüştü.
  • Sırrı bildiği için o yol gösterici, iş başarmak için eşeğini güzelce sürmekteydi.