- Lokman dedi ki: “ Senin nimetler bağışlayan elinden o kadar rızıklandım ki utancımdan âdeta iki kat olmuşumdur.
- گفت من از دست نعمت بخش تو ** خوردهام چندان که از شرمم دو تو
- Elinle sunduğun bir şeye; ey marifet sahibi; bu acıdır demeğe utandım. 1525
- شرمم آمد که یکی تلخ از کفت ** من ننوشم ای تو صاحب معرفت
- Çünkü vücudumun bütün cüzileri senin nimetlerinden meydana geldi. Ben senin tanene, tuzağına gark olmuştum;
- چون همه اجزام از انعام تو ** رستهاند و غرق دانه و دام تو
- Bu kadarcık bir acıya dayanamaz, feryat edersem vücudumun bütün cüzileri Hak ile yeksan olsun!
- گر ز یک تلخی کنم فریاد و داد ** خاک صد ره بر سر اجزام باد
- Şekerler bağışlayan elinin lezzeti bu karpuzdaki acılığı hiç bırakır mı?
- لذت دست شکر بخشت بداشت ** اندر این بطیخ تلخی کی گذاشت
- Sevgiden acılıklar tatlılaşır, sevgiden bakırlar altın kesilir.
- از محبت تلخها شیرین شود ** از محبت مسها زرین شود
- Sevgiden tortulu, bulanık sular, arı duru bir hale gelir, sevgiden dertler şifa bulur. 1530
- از محبت دردها صافی شود ** از محبت دردها شافی شود
- Sevgiden ölü dirilir, sevgiden padişahlar kul olur.
- از محبت مرده زنده میکنند ** از محبت شاه بنده میکنند
- Bu sevgi de bilgi neticesidir. Saçma sapan şeylere kapılan kişi nasıl olur da böyle bir tahta oturur ki?
- این محبت هم نتیجهی دانش است ** کی گزافه بر چنین تختی نشست
- Noksan bilgi nerden aşkı doğuracak? Noksan bilgi de bir aşk doğurur ama o aşk, cansız şeylerdir.
- دانش ناقص کجا این عشق زاد ** عشق زاید ناقص اما بر جماد
- Noksan bilgi sahibi, cansız bir şey de dilediği şeyin rengini görünce âdeta bir ıslıktan sevgilinin sesini duymuş gibi olur.
- بر جمادی رنگ مطلوبی چو دید ** از صفیری بانگ محبوبی شنید
- Noksan bilgi, fark ve temyize malik değildir. Nihayet şimşeği güneş sanır. 1535
- دانش ناقص نداند فرق را ** لاجرم خورشید داند برق را
- Bu yüzden peygamber, noksanı olan kişiye melun dedi. Fakat bu noksan, tevil de akıl noksanıdır.
- چون که ملعون خواند ناقص را رسول ** بود در تاویل نقصان عقول
- Teninde noksan bulunan acınır, acınan kişiye lânet etmek böyle bir adamı yaralamaksa hiç de yaraşır bir şey değil.
- ز انکه ناقص تن بود مرحوم رحم ** نیست بر مرحوم لایق لعن و زخم
- Kötü hastalık, lânet edilmesi icap eden, uzaklığa lâyık olan illet, akıl noksanıdır.
- نقص عقل است آن که بد رنجوری است ** موجب لعنت سزای دوری است
- Zira noksan akılları tamamlamak, yani akıllanmak mümkündür, fakat bedendeki noksanı tamamlamaya imkân yok.
- ز انکه تکمیل خردها دور نیست ** لیک تکمیل بدن مقدور نیست
- Allah’tan uzak düşen her kötü kişinin kâfirliği, Firavunluğu, umumiyetle akıl noksanından ileri gelmiştir. 1540
- کفر و فرعونی هر گبر بعید ** جمله از نقصان عقل آمد پدید
- Beden noksanı için Kuran’ da “ Köre teklif yok” diye bir genişlik var.
- بهر نقصان بدن آمد فرج ** در نبی که ما علی الاعمی حرج
- Şimşek çabucak sönüp gider, pek vefasızdır. Sen aydın ve parlak olmayan geçici şeyi baki olandan ayırt edemiyorsun.
- برق آفل باشد و بس بیوفا ** آفل از باقی ندانی بیصفا
- Şimşek güler o kişiye. Kime biliyor musun? Onun nuruna gönül bağlayana.
- برق خندد بر که میخندد بگو ** بر کسی که دل نهد بر نور او
- Felek nurlarının sonu yoktur. O nurlar, şarkta ve garpta bulunmayan Allah nuruna benzer mi hiç?
- نورهای چرخ ببریده پی است ** آن چو لا شرقی و لا غربی کی است
- Şimşek, bil ki göz nurunu alır, baki nur da, bil ki gözlere yardımcıdır. 1545
- برق را چون یخطف الأبصار دان ** نور باقی را همه انصار دان
- Denizköpüğü üstüne at sürmekle şimşek ziyasıyla mektup okumak,
- بر کف دریا فرس را راندن ** نامهای در نور برقی خواندن
- Hırs yüzünden akıbeti görmemek, kendi gönlüne, kendi aklına gülmektir.
- از حریصی عاقبت نادیدن است ** بر دل و بر عقل خود خندیدن است
- Aklın hassası, işin sonunu görmektir. Akıbeti görmeyen akıl, nefistir.
- عاقبت بین است عقل از خاصیت ** نفس باشد کاو نبیند عاقبت