- Canı, padişahın canı olan kişi, nasıl fâni olur? Birisinin gönlünü Allah korursa o adam nasıl yok olur?
- چون شود فانی چو جانش شاه بود ** بیخ او در عصمت الله بود
- Padişah o sıralara vâkıftı, fakat Ebubekr-i Rebabi gibi ses çıkarmıyordu.
- شاه از آن اسرار واقف آمده ** همچو بو بکر ربابی تن زده
- Yaratılışları kötü, ahlâkları fena kişilerin gönüllerini görüyor, o testicilerle gizlice alay ediyordu.
- در تماشای دل بد گوهران ** میزدی خنبک بر آن کوزهگران
- Hileciler, hile düzüp koşuyorlar, padişahı çömleğe sokmak istiyorlardı. 1575
- مکر میسازند قومی حیلهمند ** تا که شه را در فقاعی در کنند
- O kadar büyük bir padişah, a eşekler, nasıl bir çömleğe sığar?
- پادشاهی بس عظیمی بیکران ** در فقاعی کی بگنجد ای خران
- Padişah için bir tuzak ördüler ama nihayet bu hileyi de ondan öğrendiler.
- از برای شاه دامی دوختند ** آخر این تدبیر از او آموختند
- Ne kötü talebedir o talebe ki hocasıyla baş koşar, onunla kendisini bir görür.
- نحس شاگردی که با استاد خویش ** همسری آغازد و آید به پیش
- Hem de hangi hocayla? Huzurunda gizli, aşikâr bir olan cihan hocasıyla.
- با کدام استاد استاد جهان ** پیش او یکسان و هویدا و نهان
- Onun gözü, Allah nuruyla bakmakta, bilgisizlik perdelerini yırtıp yakmaktadır. 1580
- چشم او ینظر بنور الله شده ** پردههای جهل را خارق بده
- O talebe, eski kilim gibi paramparça, delik deşik olmuş gönülleri bir perde yapıp o hâkimin önüne gerer.
- از دل سوراخ چون کهنه گلیم ** پردهای بندد به پیش آن حکیم
- Hâlbuki o perde bile yüzlerce ağzıyla ona gülüp durur. Her ağzı hocaya bir delik olmuştur. ( deliklerden talebenin gönlünü seyreder durur.)
- پرده میخندد بر او با صد دهان ** هر دهانی گشته اشکافی بر آن
- Hoca, talebeye der ki; “ Ey köpekten de aşağı olan, bana hiç mi vefan yok?
- گوید آن استاد مر شاگرد را ** ای کم از سگ نیستت با من وفا
- Haydi, beni kuvvetli, müşküller halledici bir hoca farz etme, tut ki senin gibi bir talebeyim, senin gibi gönül gözüm kör.
- خود مرا استا مگیر آهن گسل ** همچو خود شاگرد گیر و کوردل
- Fakat canına, gönlüne yardımım da mı dokunmadı? Sana ben olmadıkça bir feyiz bile akmıyor. 1585
- نه از منت یاری است در جان و روان ** بیمنت آبی نمیگردد روان
- Şu halde görüyorsun ya, gönlüm, senin bahtının tezgâhı. Be doğru düzen olmayan, bu tezgahı niye kırarsın?
- پس دل من کارگاه بخت تست ** چه شکنی این کارگاه ای نادرست
- Çakmağı gizlice çakıyorum dersen kalpten, kalbe pencere yok mu ki?
- گوییاش پنهان زنم آتش زنه ** نه به قلب از قلب باشد روزنه
- Gönül, nihayet senin fikrini de pencereden görür, andığın şeye şahadet eder.
- آخر از روزن ببیند فکر تو ** دل گواهی میدهد زین ذکر تو
- Tut ki kereminden yüzüne vurmuyor, yüzünü yerlere sürtmüyor, ne söylersen gülüp “ Evet, evet” diyor.
- گیر در رویت نمالد از کرم ** هر چه گویی خندد و گوید نعم
- Fakat senin hilene, hud’ana gülmüyor. Kötü huyuna, yaptığın şeylere gülüyor. 1590
- او نمیخندد ز ذوق مالشت ** او همیخندد بر آن اسگالشت
- Hile edenin göreceği, bulacağı karşılık hileden ibarettir. Büyük testiyi vur kır, küçük testiyi al iç. İşte lâyığın bu!
- پس خداعی را خداعی شد جزا ** کاسه زن کوزه بخور اینک سزا
- Eğer o senden razı olur, bu yüzden gülerse sana yüz binlerce gül açılır.
- گر بدی با تو و را خندهی رضا ** صد هزاران گل شکفتی مر ترا
- Gönlü senden razı olursa bil ki o, Hamel burcunda bir güneş kesilir.
- چون دل او در رضا آرد عمل ** آفتابی دان که آید در حمل
- O yüzden hem gündüz güler hem bahar. Çiçeklerle yeşillikler birbirine karışır.
- زو بخندد هم نهار و هم بهار ** در هم آمیزد شکوفه و سبزهزار
- Yüz binlerce bülbülle kumru ötüşmeye başlar; sessiz cihanı sesle doldurur. 1595
- صد هزاران بلبل و قمری نوا ** افکنند اندر جهان بینوا
- Ruh yaprağını sararmış, kararmış bir halde görüyorsun da padişahın gazabından yine haberin yok.
- چون که برگ روح خود زرد و سیاه ** میببینی چون ندانی خشم شاه