- O Utarit’in sayfaları, bizim canımızdır; o sayfalardaki beyazlık, karalık, bizim mizanımız.
- آن عطارد را ورقها جان ماست ** آن سپیدی و آن سیه میزان ماست
- Sonra ruhları; sevdadan, acizlikten kurtarsın diye tekrar kırmızı ve yeşil bir ferman yazar.
- باز منشوری نویسد سرخ و سبز ** تا رهند ارواح از سودا و عجز
- Hulâsa ilkbaharın yazıp çizdiği şeyler de kavsikuzah gibi kırmızı ve yeşil sayılır”. 1600
- سرخ و سبز افتاد نسخ نو بهار ** چون خط قوس و قزح در اعتبار
- Hüthüdün küçücük vücudunu görünce,Belkıs’ın kalben Süleymen Âleyhisselâm’dangelen haberi ulu bulması
- عکس تعظیم پیغام سلیمان علیه السلام در دل بلقیس از صورت حقیر هدهد
- Belkıs’a yüzlerce rahmet olsun. Tanrı, ona yüzlerce erkeğin aklını vermişti.
- رحمت صد تو بر آن بلقیس باد ** که خدایش عقل صد مرده بداد
- Bir hüthüt kuşu, Süleyman’dan birkaç satırdan ibaret bir mektup getirdi.
- هدهدی نامه بیاورد و نشان ** از سلیمان چند حرفی با بیان
- Belkıs okudu. Elçinin getirdiği o şümullü nükteleri hor görmedi.
- خواند او آن نکتهای با شمول ** با حقارت ننگرید اندر رسول
- Gözü, hüthütü gördü, gönlü onun Anka olduğunu anladı. Duygusu onu bir köpekten ibaret gördü, gönlüyse bir derya.
- جسم هدهد دید و جان عنقاش دید ** حس چو کفی دید و دل دریاش دید
- Akıl, bu iki renkli tılsımlar yüzünden Muhammet’le, Ebucehil’lerin savaştığı gibi duygu ile savaşır durur. 1605
- عقل با حس زین طلسمات دو رنگ ** چون محمد با ابو جهلان به جنگ
- Kâfirler, Ahmet’i beşer gördüler. Çünkü onun ayı böldüğünü görmemişlerdi.
- کافران دیدند احمد را بشر ** چون ندیدند از وی انشق القمر
- Hisse ait gözüne toprak serp. His gözü, akla da düşmandır, dine de.
- خاک زن در دیدهی حس بین خویش ** دیدهی حس دشمن عقل است و کیش
- Allah duygu gözüne kör dedi, putperest dedi, bizim zıddımız dedi.
- دیدهی حس را خدا اعماش خواند ** بت پرستش گفت و ضد ماش خواند
- Çünkü o, köpüğü gördü de denizi görmedi. Bu demi gördü de yarını görmedi.
- ز انکه او کف دید و دریا را ندید ** ز انکه حالی دید و فردا را ندید
- Bu günün sahibi de odur, yarının sahibi de. Her ana sahip olan, önünde durup durur da o, hazineden bir pul bile görmez. 1610
- خواجهی فردا و حالی پیش او ** او نمیبیند ز گنجی جز تسو
- Bir zere bile o güneşten haber verir ve güneş; o zerreye kul, köle kesilir.
- ذرهای ز آن آفتاب آرد پیام ** آفتاب آن ذره را گردد غلام
- Birlik denizinin elçisi olan katraya yedi deniz esir olur.
- قطرهای کز بحر وحدت شد سفیر ** هفت بحر آن قطره را باشد اسیر
- Bir avuç toprak bile onun yüzünden çevikleşirse felekler, o, bir avuç toprağın önüne baş koyar.
- گر کف خاکی شود چالاک او ** پیش خاکش سر نهد افلاک او
- Âdemin toprağı Allahtan çevikleşince Allah melekleri o toprağın önünde secde ettiler.
- خاک آدم چون که شد چالاک حق ** پیش خاکش سر نهند املاک حق
- Göğün yarılması nedendi? Toprakla olan münasebeti kaldıran, müşkülleri halleden bir gözden. 1615
- السماء انشقت آخر از چه بود ** از یکی چشمی که خاکی بر گشود
- Toprak, kesafeti yüzünden suyun dibine gider. Öyle olduğu halde toprağa bak ki çevikleşti, süratle Arşı bile geçti.
- خاک از دردی نشیند زیر آب ** خاک بین کز عرش بگذشت از شتاب
- Bil ki o letafet sudan değildir, ancak Verici ve Eşsiz, Örneksiz Yaratıcının ihsanından,.
- آن لطافت پس بدان کز آب نیست ** جز عطای مبدع وهاب نیست
- Dilerse havayı, ateşi aşağılatır, dilerse dikeni gülden üstün eder.
- گر کند سفلی هوا و نار را ** ور ز گل او بگذراند خار را
- Allah hükmedicidir, dilediğini yapar. Derdin ta kendisinden deva yaratır.
- حاکم است و یفعل الله ما یشاء ** کاو ز عین درد انگیزد دوا
- Havayı, ateşi aşağılatırsa onları karartır, bulandırır, ağırlaştırır. 1620
- گر هوا و نار را سفلی کند ** تیرگی و دردی و ثقلی کند
- Yeri ve suyu yüceltirse kâinat yolunu ayaklarıyla arşınlarlar, yürürler.
- ور زمین و آب را علوی کند ** راه گردون را بپا مطوی کند
- Gayrı tamamıyla anlaşıldı ki dilediğini yüceltir, toprağa mensup olana “Kanatlarını aç” der.
- پس یقین شد که تعز من تشاء ** خاکیی را گفت پرها بر گشا