English    Türkçe    فارسی   

2
1605-1629

  • Akıl, bu iki renkli tılsımlar yüzünden Muhammet’le, Ebucehil’lerin savaştığı gibi duygu ile savaşır durur. 1605
  • عقل با حس زین طلسمات دو رنگ ** چون محمد با ابو جهلان به جنگ‏
  • Kâfirler, Ahmet’i beşer gördüler. Çünkü onun ayı böldüğünü görmemişlerdi.
  • کافران دیدند احمد را بشر ** چون ندیدند از وی انشق القمر
  • Hisse ait gözüne toprak serp. His gözü, akla da düşmandır, dine de.
  • خاک زن در دیده‏ی حس بین خویش ** دیده‏ی حس دشمن عقل است و کیش‏
  • Allah duygu gözüne kör dedi, putperest dedi, bizim zıddımız dedi.
  • دیده‏ی حس را خدا اعماش خواند ** بت پرستش گفت و ضد ماش خواند
  • Çünkü o, köpüğü gördü de denizi görmedi. Bu demi gördü de yarını görmedi.
  • ز انکه او کف دید و دریا را ندید ** ز انکه حالی دید و فردا را ندید
  • Bu günün sahibi de odur, yarının sahibi de. Her ana sahip olan, önünde durup durur da o, hazineden bir pul bile görmez. 1610
  • خواجه‏ی فردا و حالی پیش او ** او نمی‏بیند ز گنجی جز تسو
  • Bir zere bile o güneşten haber verir ve güneş; o zerreye kul, köle kesilir.
  • ذره‏ای ز آن آفتاب آرد پیام ** آفتاب آن ذره را گردد غلام‏
  • Birlik denizinin elçisi olan katraya yedi deniz esir olur.
  • قطره‏ای کز بحر وحدت شد سفیر ** هفت بحر آن قطره را باشد اسیر
  • Bir avuç toprak bile onun yüzünden çevikleşirse felekler, o, bir avuç toprağın önüne baş koyar.
  • گر کف خاکی شود چالاک او ** پیش خاکش سر نهد افلاک او
  • Âdemin toprağı Allahtan çevikleşince Allah melekleri o toprağın önünde secde ettiler.
  • خاک آدم چون که شد چالاک حق ** پیش خاکش سر نهند املاک حق‏
  • Göğün yarılması nedendi? Toprakla olan münasebeti kaldıran, müşkülleri halleden bir gözden. 1615
  • السماء انشقت آخر از چه بود ** از یکی چشمی که خاکی بر گشود
  • Toprak, kesafeti yüzünden suyun dibine gider. Öyle olduğu halde toprağa bak ki çevikleşti, süratle Arşı bile geçti.
  • خاک از دردی نشیند زیر آب ** خاک بین کز عرش بگذشت از شتاب‏
  • Bil ki o letafet sudan değildir, ancak Verici ve Eşsiz, Örneksiz Yaratıcının ihsanından,.
  • آن لطافت پس بدان کز آب نیست ** جز عطای مبدع وهاب نیست‏
  • Dilerse havayı, ateşi aşağılatır, dilerse dikeni gülden üstün eder.
  • گر کند سفلی هوا و نار را ** ور ز گل او بگذراند خار را
  • Allah hükmedicidir, dilediğini yapar. Derdin ta kendisinden deva yaratır.
  • حاکم است و یفعل الله ما یشاء ** کاو ز عین درد انگیزد دوا
  • Havayı, ateşi aşağılatırsa onları karartır, bulandırır, ağırlaştırır. 1620
  • گر هوا و نار را سفلی کند ** تیرگی و دردی و ثقلی کند
  • Yeri ve suyu yüceltirse kâinat yolunu ayaklarıyla arşınlarlar, yürürler.
  • ور زمین و آب را علوی کند ** راه گردون را بپا مطوی کند
  • Gayrı tamamıyla anlaşıldı ki dilediğini yüceltir, toprağa mensup olana “Kanatlarını aç” der.
  • پس یقین شد که تعز من تشاء ** خاکیی را گفت پرها بر گشا
  • Ateşe mensup olana der ki: “ Yürü, İblis ol, yedinci kat yerin altında şeytanlık et.
  • آتشی را گفت رو ابلیس شو ** زیر هفتم خاک با تلبیس شو
  • Ey topraktan yaratılan adam, sen de yürü, Süha yıldızını bile geç. Ateşten yaratılan İblis, sen de yerin dibine git.
  • آدم خاکی برو تو بر سها ** ای بلیس آتشی رو تا ثری‏
  • Ben dört tabiat ve illet-i şlâ değilim. Her şeyi tasarruf etmede Baki ve Daimîyim. 1625
  • چار طبع و علت اولی نی‏ام ** در تصرف دایما من باقی‏ام‏
  • İşim illetsiz, sebepsiz ve dosdoğrudur. Ey kötü düşünceli; takdirim, sebebe bağlı olamaz.
  • کار من بی‏علت است و مستقیم ** هست تقدیرم نه علت ای سقیم‏
  • Bir vakit olur, âdetimi değiştirir. Bir vakit olur, bu tozu yatıştırırım.
  • عادت خود را بگردانم به وقت ** این غبار از پیش بنشانم به وقت‏
  • Denize “ Durma, hemencecik ateşlerle dol” derim. Ateşe “ Haydi, gül bahçesi kesil” diye emrederim.
  • بحر را گویم که هین پر نار شو ** گویم آتش را که رو گلزار شو
  • Dağa derim ki: “Pamuk gibi hafifleş!” Göğe derim ki: “Göze baş aşağı görün”
  • کوه را گویم سبک شو همچو پشم ** چرخ را گویم فرو در پیش چشم‏