- Kuran okuyan biri, Kuran’dan “Mâüküm gavra” yani “Suyu kaynağından keser,
- مقریی میخواند از روی کتاب ** ماؤکم غورا ز چشمه بندم آب
- Yerin derinliklerinde gizler, kaynakları kurutur, kupkuru bir hale getirirsem,
- آب را در غورها پنهان کنم ** چشمهها را خشک و خشکستان کنم
- Benim gibi ihsanda, ululukta misalsiz olan tek Allahtan başka kim vardır ki suyu tekrar kaynağına getirebilsin?” ayetini okuyordu. 1635
- آب را در چشمه کی آرد دگر ** جز من بیمثل با فضل و خطر
- Bir hor, hakir felsefeci, bir aşağılık mantıkçı, mektep yanından geçerken,
- فلسفی منطقی مستهان ** میگذشت از سوی مکتب آن زمان
- Bu ayeti duyup hoşuna gitmedi. Dedi ki: “ Suyu külünkle biz çıkarırız.
- چون که بشنید آیت او از ناپسند ** گفت آریم آب را ما با کلند
- Belin, kazmanın darbesiyle ta yerin dibinden kaynatırız”
- ما بزخم بیل و تیزی تبر ** آب را آریم از پستی ز بر
- Gece uyudu, rüyada aslan gibi bir adam gördü. O adam felsefeciye bir tokat vurdu. İki gözünü de kör etti.
- شب بخفت و دید او یک شیر مرد ** زد طپانچه هر دو چشمش کور کرد
- Dedi ki: “Ey kötü kişi, eğer doğrucuysan, gözün doğruysa bu iki göz kaynağını da, haydi kazma ile nurlandır” 1640
- گفت زین دو چشمهی چشم ای شقی ** با تبر نوری بر آر ار صادقی
- Gündüzün felsefeci sıçrayıp uykudan kalktı. Gördü ki iki gözü de kör olmuş, iki gözünün nuru da sönmüş!
- روز بر جست و دو چشم کور دید ** نور فایض از دو چشمش ناپدید
- Eğer ağlayıp inleseydi, eğer tövbe ve istiğfar etseydi mahvolan nur, Allah keremiyle yine zuhur ederdi.
- گر بنالیدی و مستغفر شدی ** نور رفته از کرم ظاهر شدی
- Fakat istiğfar etmek de elde değildir. Tövbe zevki, her sarhoşun mezesi olmaz.
- لیک استغفار هم در دست نیست ** ذوق توبه نقل هر سر مست نیست
- Yapılan işlerin çirkinliği, küfür ve inkârın şomluğu, onun gönlüne tövbe gelmesine mani oluyordu, tövbe yolunu bağlamıştı.
- زشتی اعمال و شومی جحود ** راه توبه بر دل او بسته بود
- Gönlü, katılıkta taşa dönmüştü. Tövbe onu ekin ekmek için nasıl yarabilir? 1645
- دل به سختی همچو روی سنگ گشت ** چون شکافد توبه آن را بهر کشت
- Nerede Şuayb gibi biri ki duasıyla dağı, ekin ekmek üzere toprak haline getirsin.
- چون شعیبی کو که تا او را دعا ** بهر کشتن خاک سازد کوه را
- Halil’in niyazı ve inanışı yüzünden güç ve olmayacak iş mümkün oldu.
- از نیاز و اعتقاد آن خلیل ** گشت ممکن امر صعب و مستحیل
- Yahut Mukavkıs’ın Peygamberden dilemesi üzerine taşlık yer, gayret güzel bir tarla haline geldi.
- یا به دریوزهی مقوقس از رسول ** سنگلاخی مزرعی شد با اصول
- Bunlar gibi o kötü adamın inkârı da aksine olarak altını bakır haline getirir, sulhu savaş yapar.
- همچنین بر عکس آن انکار مرد ** مس کند زر را و صلحی را نبرد
- Bu kötü kişi, çarpma kehribarıdır. Kabiliyetli toprağı bile taş topaç yapar. 1650
- کهربای مسخ آمد این دغا ** خاک قابل را کند سنگ و حصا
- Her gönle secde için izin yok, her ücretlinin ücreti rahmet değil.
- هر دلی را سجده هم دستور نیست ** مزد رحمت قسم هر مزدور نیست
- Kendine gel de “ Tövbe eder, Allah’a sığınırım” diye cürümde bulunma, günah etme.
- هین بپشت آن مکن جرم و گناه ** که کنم توبه در آیم در پناه
- Tövbeye de bir parlaklık gerek. Tövbeye de bir şimşek bir bulut şart.
- میبباید تاب و آبی توبه را ** شرط شد برق و سحابی توبه را
- Meyvenin olması için hararet ve su lâzımdır. Bunun için de bulut ve şimşek icap eder.
- آتش و آبی بباید میوه را ** واجب آید ابر و برق این شیوه را
- Gönül şimşeğiyle iki göz bulutu olmadıkça tehdit ve hışım ateşi nasıl yatışır? 1655
- تا نباشد برق دل و ابر دو چشم ** کی نشیند آتش تهدید و خشم
- Vuslat zevkinin yeşilliği nasıl yetişir, kaynaklardan arı, duru su nasıl coşar?
- کی بروید سبزهی ذوق وصال ** کی بجوشد چشمهها ز آب زلال
- Gül bahçesi; yeşilliğe nasıl sır söyler, menekşe nasıl olur da yaseminle ahdedebilir?
- کی گلستان راز گوید با چمن ** کی بنفشه عهد بندد با سمن