English    Türkçe    فارسی   

2
1692-1716

  • “Hayırdır ama bana. Benden başka kimsenin bilmesi caiz değil.
  • Söylersem bana gösterilen nişaneler kaybolur. Onlar kayboldu mu ben, öldüm gitti” dersin.
  • Her atlının yüzüne dikkatle bakarsın. Baktığın adam, sana “ Bana deli gibi bakma be” der.
  • Ben, bir sahip kaybettim. Onu aramaya yüz tuttum. 1695
  • Ey atlı, devletin daimî olsun. Âşıklara acı, onları mazur tut” dersin.
  • Mademki gayretle aradın dikkatle baktın, bu işe adamakıllı sarıldın. Elbette bulursun. Bir işe ciddi bir suretle sarılan yanılmaz demişler.
  • Ey iyi bahtlı, ansızın atlı gelir, seni sımsıkı kucaklar.
  • Sen kendinden geçer, dostlarından ayrılırsın. Bu işten haberi olmayan da “ İşte sana riyakâr, işte sana münafık!” der.
  • Ne bilsin o, kendisinden geçen kişinin coşkunluğu nedir? Bu kimin vuslatı, nişanesi? Bilmez ki. 1700
  • Bu nişane, gören kişinin hakkındadır. Başkasına bu nişane nereden zuhur edecek?
  • Âşığa her an, ondan bir nişane görünmekte, canına can katılmaktadır.
  • Sanki çaresiz kalmış balığın önüne su gelmiş. Bu nişaneler, o kitabın delilleridir.
  • Peygamberlerde olan nişaneler de aşina olan cana mahsustur.
  • Bu söz noksan kaldı, bir karara bağlanmadı. Gönlüme malik değilim ki mazur gör.! 1705
  • Zerreleri kim sayabilir ki? Hele saymaya kalkışan, aklını aşka kaptırmış bir adam olursa!
  • Bağdaki yaprakları, keklik ve karganın ötüşlerini sayabilir miyim?
  • Bunlar sayıya gelmez ama ben, sınanmış adamı ir şad etmek için sayıyorum.
  • Zuhal yıldızının nuhusetiyle Müşterinin saadeti, saymaya kalkışan da sayıya sığmaz.
  • Fakat böyle olduğu halde bu ikisinin bazı tesirini, yani zarar ve faydalarını anlatmak yine lâzımdır. 1710
  • Bu suretle kaza ve kaderin eserlerinden cüzi bir miktarı saadet ve nuhuset ehlince anlaşılmış olur.
  • Talihi Müşteri olan kişi, neşesinden, ululuğundan sevinir;
  • Talihi Zuhal olan da şer işlere düşmemek için yaptığı şeyler de ihtiyat etmek lüzumunu anlar.
  • Yıldızı Zuhal olan kişinin ahvalini tamamıyla söylesem zavallı o yıldızının ateşinden yanar.
  • Padişahımız, bize “Allah’ı anın” diye ruhsat ve müsaade verdi; bizi ateş içinde gördü de nur ihsan etti. 1715
  • Dedi ki: “ Filvaki ben, sizin beni anmanızdan müstağniyim. Beni tasvir etmek, övmek, anmak lâyık değil.