English    Türkçe    فارسی   

2
1707-1731

  • Bağdaki yaprakları, keklik ve karganın ötüşlerini sayabilir miyim?
  • Bunlar sayıya gelmez ama ben, sınanmış adamı ir şad etmek için sayıyorum.
  • Zuhal yıldızının nuhusetiyle Müşterinin saadeti, saymaya kalkışan da sayıya sığmaz.
  • Fakat böyle olduğu halde bu ikisinin bazı tesirini, yani zarar ve faydalarını anlatmak yine lâzımdır. 1710
  • Bu suretle kaza ve kaderin eserlerinden cüzi bir miktarı saadet ve nuhuset ehlince anlaşılmış olur.
  • Talihi Müşteri olan kişi, neşesinden, ululuğundan sevinir;
  • Talihi Zuhal olan da şer işlere düşmemek için yaptığı şeyler de ihtiyat etmek lüzumunu anlar.
  • Yıldızı Zuhal olan kişinin ahvalini tamamıyla söylesem zavallı o yıldızının ateşinden yanar.
  • Padişahımız, bize “Allah’ı anın” diye ruhsat ve müsaade verdi; bizi ateş içinde gördü de nur ihsan etti. 1715
  • Dedi ki: “ Filvaki ben, sizin beni anmanızdan müstağniyim. Beni tasvir etmek, övmek, anmak lâyık değil.
  • Fakat tasvire, hayale kapılan, bizim zatımızı misalsiz, tasvirsiz anlayamaz”
  • Cisme mensup anış, nâkıs bir hayaldir. Padişahlara lâyık olan tavsif, cismani anışlardan arınmıştır.
  • Birisi padişaha, “ Çulha değildir” dese bu ne biçim metih? Yoksa padişahın çulha olmadığını bildirmiyor mu ki?
  • Musa Aleyhisselâm’ın çobanın münacatını hoş görmeyip reddetmesi
  • Musa, yolda bir çoban gördü. Çoban, şöyle söylenip duruyordu: “Ey kerem sahibi Allah! 1720
  • Neredesin ki sana kul, kurban olayım. Çarığını dikeyim, saçını tarayayım.
  • Elbiseni yıkayayım, bitlerini kırayım.. Ulu Allah, sana süt ikram edeyim.
  • Elceğizini öpeyim ayacığını ovayım. Uyuma vaktin gelince yerceğizini silip süpüreyim.
  • Bütün keçilerim sana kurban olsun. Bütün nağmelerim, heyheylerim senin yâdınladır Allah’ım!”
  • O çoban, bu çeşit saçama sapan şeyler söyleyip duruyordu. Musa “Kiminle konuşuyorsun?” diye sordu. 1725
  • Çoban, “ Bizi yaratanla, bu yeri göğü halk edenle” diye cevap verince,
  • Musa dedi ki: “ Vah, vah, sen sersemlemişsin. Daha Müslüman olmadan kâfir oldun,
  • Bu ne saçma söz, bu ne küfür, bu ne olmayacak şey? Ağzına pamuk tıka.
  • Küfrünün pis kokusu dünyayı tuttu. Küfrün, din kumaşını yıprattı.
  • Çarık, dolak, ancak sana yaraşır. Bir güneşe bu çeşit şeylerin ne lüzumu var? 1730
  • Böyle sözlerden ağzını kapamazsan bir ateş gelir, halkı yakar.