- Musa dedi ki: “ Vah, vah, sen sersemlemişsin. Daha Müslüman olmadan kâfir oldun,
- گفت موسی های خیرهسر شدی ** خود مسلمان ناشده کافر شدی
- Bu ne saçma söz, bu ne küfür, bu ne olmayacak şey? Ağzına pamuk tıka.
- این چه ژاژست و چه کفر است و فشار ** پنبهای اندر دهان خود فشار
- Küfrünün pis kokusu dünyayı tuttu. Küfrün, din kumaşını yıprattı.
- گند کفر تو جهان را گنده کرد ** کفر تو دیبای دین را ژنده کرد
- Çarık, dolak, ancak sana yaraşır. Bir güneşe bu çeşit şeylerin ne lüzumu var? 1730
- چارق و پا تابه لایق مر تراست ** آفتابی را چنینها کی رواست
- Böyle sözlerden ağzını kapamazsan bir ateş gelir, halkı yakar.
- گر نبندی زین سخن تو حلق را ** آتشی آید بسوزد خلق را
- Zaten ateş gelmedi de bu duman ne? Can niye kapkara bir hale geldi, ruh merdutlaştı?
- آتشی گر نامده ست این دود چیست ** جان سیه گشته روان مردود چیست
- Allah’ın her şeye kadir ve her hususta âdil olduğunu biliyorsan nasıl oluyor da bu hezeyanlara, bu küstahlığa cüret ediyorsun?
- گر همیدانی که یزدان داور است ** ژاژ و گستاخی ترا چون باور است
- Akılsız dost, zaten düşmandır. Ulu Allah, bu çeşit hizmetlerden ganidir.
- دوستی بیخرد خود دشمنی است ** حق تعالی زین چنین خدمت غنی است
- Sen bunları kime söylüyorsun. Amcana, dayına mı? Allah sıfatlarında cisim sahibi olmak ve ihtiyaç var mı? 1735
- با که میگویی تو این با عم و خال ** جسم و حاجت در صفات ذو الجلال
- Büyüyüp gelişmekte olan süt içer. Ayağı muhtaç olan çarık giyer.
- شیر او نوشد که در نشو و نماست ** چارق او پوشد که او محتاج پاست
- Eğer bu dedikodu, kulu içinse… Allah, onun hakkında da “ O, benim” dedi. Yine beyhude ve bâtıl.
- ور برای بندهش است این گفتوگو ** آن که حق گفت او من است و من خود او
- Allah, onun hakkında, “ Hastalandım da yine halimi hatırımı sormadın? Yalnız o hastalanmadı, ben de hasta oldum” demiştir.
- آن که گفت انی مرضت لم تعد ** من شدم رنجور او تنها نشد
- Bu çeşit sözler, “ Benimle duyar, benimle görür” haki katına erişen kişi içinde bâtıldır.
- آن که بییسمع و بییبصر شده ست ** در حق آن بنده این هم بیهده ست
- Allah haslarıyla edepsizce konuşmak gönlü öldürür amel defterini kapkara bir hale koyar. 1740
- بیادب گفتن سخن با خاص حق ** دل بمیراند سیه دارد ورق
- Sen bir erkeğe Fatma desen; erkekle kadın, hep bir cinsten olmakla beraber,
- گر تو مردی را بخوانی فاطمه ** گر چه یک جنسند مرد و زن همه
- İmkân bulursa kanına kasteder, isterse haddi zatında halîm ve mülâyim olsun!
- قصد خون تو کند تا ممکن است ** گر چه خوش خو و حلیم و ساکن است
- Fatma sözü, kadınlar için övünçtür. Fakat erkeğe söylersen kılıç yarası gibi tesir eder.
- فاطمه مدح است در حق زنان ** مرد را گویی بود زخم سنان
- El ayak. Bizim için övünç vesilesidir; fakat Allah’ın arılığına nispetle kusur.
- دست و پا در حق ما استایش است ** در حق پاکی حق آلایش است
- “ Doğmaz, doğurmaz” vasfı ona lâyıktır. Babayı da halk eden o, oğlu da. 1745
- لم یلد لم یولد او را لایق است ** والد و مولود را او خالق است
- Doğma, cisim olanın vasfıdır. Doğan, ırmağın bu yüzüne mensuptur.
- هر چه جسم آمد ولادت وصف اوست ** هر چه مولود است او زین سوی جوست
- Çünkü doğan, Kevnü Fesat âlemindendir, aşağılıktır, sonradan olmadır. Elbette onu bir meydana getiren lâzım.”
- ز انکه از کون و فساد است و مهین ** حادث است و محدثی خواهد یقین
- Çoban, “ Ya Musa ağzımı bağladın, pişmanlıktan canımı yaktın” dedi;
- گفت ای موسی دهانم دوختی ** و ز پشیمانی تو جانم سوختی
- Elbisesini yırtıp yana, yana bir ah çekti, başını alıp çöle doğru yola düştü.
- جامه را بدرید و آهی کرد تفت ** سر نهاد اندر بیابانی و رفت
- Ulu Allah’ın Musa’ya çoban yüzünden darılması
- عتاب کردن حق تعالی با موسی علیه السلام از بهر آن شبان
- Musa’ya Allah’tan şöyle vahiy geldi: “ Kulumuzu bizden ayırdın. 1750
- وحی آمد سوی موسی از خدا ** بندهی ما را ز ما کردی جدا
- Sen ulaştırmaya mı geldin, yoksa ayırmaya mı?
- تو برای وصل کردن آمدی ** نی برای فصل کردن آمدی