English    Türkçe    فارسی   

2
1728-1752

  • Bu ne saçma söz, bu ne küfür, bu ne olmayacak şey? Ağzına pamuk tıka.
  • این چه ژاژست و چه کفر است و فشار ** پنبه‏ای اندر دهان خود فشار
  • Küfrünün pis kokusu dünyayı tuttu. Küfrün, din kumaşını yıprattı.
  • گند کفر تو جهان را گنده کرد ** کفر تو دیبای دین را ژنده کرد
  • Çarık, dolak, ancak sana yaraşır. Bir güneşe bu çeşit şeylerin ne lüzumu var? 1730
  • چارق و پا تابه لایق مر تراست ** آفتابی را چنینها کی رواست‏
  • Böyle sözlerden ağzını kapamazsan bir ateş gelir, halkı yakar.
  • گر نبندی زین سخن تو حلق را ** آتشی آید بسوزد خلق را
  • Zaten ateş gelmedi de bu duman ne? Can niye kapkara bir hale geldi, ruh merdutlaştı?
  • آتشی گر نامده ست این دود چیست ** جان سیه گشته روان مردود چیست‏
  • Allah’ın her şeye kadir ve her hususta âdil olduğunu biliyorsan nasıl oluyor da bu hezeyanlara, bu küstahlığa cüret ediyorsun?
  • گر همی‏دانی که یزدان داور است ** ژاژ و گستاخی ترا چون باور است‏
  • Akılsız dost, zaten düşmandır. Ulu Allah, bu çeşit hizmetlerden ganidir.
  • دوستی بی‏خرد خود دشمنی است ** حق تعالی زین چنین خدمت غنی است‏
  • Sen bunları kime söylüyorsun. Amcana, dayına mı? Allah sıfatlarında cisim sahibi olmak ve ihtiyaç var mı? 1735
  • با که می‏گویی تو این با عم و خال ** جسم و حاجت در صفات ذو الجلال‏
  • Büyüyüp gelişmekte olan süt içer. Ayağı muhtaç olan çarık giyer.
  • شیر او نوشد که در نشو و نماست ** چارق او پوشد که او محتاج پاست‏
  • Eğer bu dedikodu, kulu içinse… Allah, onun hakkında da “ O, benim” dedi. Yine beyhude ve bâtıl.
  • ور برای بنده‏ش است این گفت‏وگو ** آن که حق گفت او من است و من خود او
  • Allah, onun hakkında, “ Hastalandım da yine halimi hatırımı sormadın? Yalnız o hastalanmadı, ben de hasta oldum” demiştir.
  • آن که گفت انی مرضت لم تعد ** من شدم رنجور او تنها نشد
  • Bu çeşit sözler, “ Benimle duyar, benimle görür” haki katına erişen kişi içinde bâtıldır.
  • آن که بی‏یسمع و بی‏یبصر شده ست ** در حق آن بنده این هم بی‏هده ست‏
  • Allah haslarıyla edepsizce konuşmak gönlü öldürür amel defterini kapkara bir hale koyar. 1740
  • بی‏ادب گفتن سخن با خاص حق ** دل بمیراند سیه دارد ورق‏
  • Sen bir erkeğe Fatma desen; erkekle kadın, hep bir cinsten olmakla beraber,
  • گر تو مردی را بخوانی فاطمه ** گر چه یک جنسند مرد و زن همه‏
  • İmkân bulursa kanına kasteder, isterse haddi zatında halîm ve mülâyim olsun!
  • قصد خون تو کند تا ممکن است ** گر چه خوش خو و حلیم و ساکن است‏
  • Fatma sözü, kadınlar için övünçtür. Fakat erkeğe söylersen kılıç yarası gibi tesir eder.
  • فاطمه مدح است در حق زنان ** مرد را گویی بود زخم سنان‏
  • El ayak. Bizim için övünç vesilesidir; fakat Allah’ın arılığına nispetle kusur.
  • دست و پا در حق ما استایش است ** در حق پاکی حق آلایش است‏
  • “ Doğmaz, doğurmaz” vasfı ona lâyıktır. Babayı da halk eden o, oğlu da. 1745
  • لم یلد لم یولد او را لایق است ** والد و مولود را او خالق است‏
  • Doğma, cisim olanın vasfıdır. Doğan, ırmağın bu yüzüne mensuptur.
  • هر چه جسم آمد ولادت وصف اوست ** هر چه مولود است او زین سوی جوست‏
  • Çünkü doğan, Kevnü Fesat âlemindendir, aşağılıktır, sonradan olmadır. Elbette onu bir meydana getiren lâzım.”
  • ز انکه از کون و فساد است و مهین ** حادث است و محدثی خواهد یقین‏
  • Çoban, “ Ya Musa ağzımı bağladın, pişmanlıktan canımı yaktın” dedi;
  • گفت ای موسی دهانم دوختی ** و ز پشیمانی تو جانم سوختی‏
  • Elbisesini yırtıp yana, yana bir ah çekti, başını alıp çöle doğru yola düştü.
  • جامه را بدرید و آهی کرد تفت ** سر نهاد اندر بیابانی و رفت‏
  • Ulu Allah’ın Musa’ya çoban yüzünden darılması
  • عتاب کردن حق تعالی با موسی علیه السلام از بهر آن شبان‏
  • Musa’ya Allah’tan şöyle vahiy geldi: “ Kulumuzu bizden ayırdın. 1750
  • وحی آمد سوی موسی از خدا ** بنده‏ی ما را ز ما کردی جدا
  • Sen ulaştırmaya mı geldin, yoksa ayırmaya mı?
  • تو برای وصل کردن آمدی ** نی برای فصل کردن آمدی‏
  • Kaadir oldukça ayrılığa ayak basma. Bence en hoşlanılmayan şey ayrılıktır.
  • تا توانی پا منه اندر فراق ** أبغض الأشیاء عندی الطلاق‏