- “ Doğmaz, doğurmaz” vasfı ona lâyıktır. Babayı da halk eden o, oğlu da. 1745
- لم یلد لم یولد او را لایق است ** والد و مولود را او خالق است
- Doğma, cisim olanın vasfıdır. Doğan, ırmağın bu yüzüne mensuptur.
- هر چه جسم آمد ولادت وصف اوست ** هر چه مولود است او زین سوی جوست
- Çünkü doğan, Kevnü Fesat âlemindendir, aşağılıktır, sonradan olmadır. Elbette onu bir meydana getiren lâzım.”
- ز انکه از کون و فساد است و مهین ** حادث است و محدثی خواهد یقین
- Çoban, “ Ya Musa ağzımı bağladın, pişmanlıktan canımı yaktın” dedi;
- گفت ای موسی دهانم دوختی ** و ز پشیمانی تو جانم سوختی
- Elbisesini yırtıp yana, yana bir ah çekti, başını alıp çöle doğru yola düştü.
- جامه را بدرید و آهی کرد تفت ** سر نهاد اندر بیابانی و رفت
- Ulu Allah’ın Musa’ya çoban yüzünden darılması
- عتاب کردن حق تعالی با موسی علیه السلام از بهر آن شبان
- Musa’ya Allah’tan şöyle vahiy geldi: “ Kulumuzu bizden ayırdın. 1750
- وحی آمد سوی موسی از خدا ** بندهی ما را ز ما کردی جدا
- Sen ulaştırmaya mı geldin, yoksa ayırmaya mı?
- تو برای وصل کردن آمدی ** نی برای فصل کردن آمدی
- Kaadir oldukça ayrılığa ayak basma. Bence en hoşlanılmayan şey ayrılıktır.
- تا توانی پا منه اندر فراق ** أبغض الأشیاء عندی الطلاق
- Ben, herkese bir huy, herkese bir çeşit ıstılah verdim.
- هر کسی را سیرتی بنهادهام ** هر کسی را اصطلاحی دادهام
- Ona metih olan söz, sana zemdir; ona göre baldır, sana göre zehir!
- در حق او مدح و در حق تو ذم ** در حق او شهد و در حق تو سم
- Bizse temizden de münezzehiz, pisten de. Ağırlıktan da arıyız, çeviklik ve titizlikten de! 1755
- ما بری از پاک و ناپاکی همه ** از گران جانی و چالاکی همه
- Kullara ibadet edin diye emrettimse bir kâr, bir fayda elde edeyim diye değil, kullara ihsanlarda bulunayım diye.
- من نکردم امر تا سودی کنم ** بلکه تا بر بندگان جودی کنم
- Hintlilere, Hintlilerin sözleri metihtir. Sintlilere, Sintlilerin.
- هندوان را اصطلاح هند مدح ** سندیان را اصطلاح سند مدح
- Onların beni tespih etmeleriyle münezzeh, mukaddes olmam. Bu tespih incilerini saymakla kendileri temizlenirler.
- من نگردم پاک از تسبیحشان ** پاک هم ایشان شوند و در فشان
- Biz; dile, söze bakmayız; gönle hale bakarız.
- ما زبان را ننگریم و قال را ** ما روان را بنگریم و حال را
- Kalp huşu sahibiyse kalbe bakarız, isterse sözünde kulluk ve aşağılık olmasın! 1760
- ناظر قلبیم اگر خاشع بود ** گر چه گفت لفظ ناخاضع رود
- Çünkü gönül cevherdir. Söz söylemekse araz. Bu yüzden araz, âriyettir, maksat cevherdir.
- ز انکه دل جوهر بود گفتن عرض ** پس طفیل آمد عرض جوهر غرض
- Manası gizli kapalı yahut başka olan bu çeşit lâflar, ne vakte kadar sürecek? Yanıp yakılmak isterim ben, yanıp yakılmak, ateşe düş!
- چند ازین الفاظ و اضمار و مجاز ** سوز خواهم سوز با آن سوز ساز
- Canda sevgiden bir ateş tutuşur. Düşünceyi, sözü, baştanbaşa yakıver!
- آتشی از عشق در جان بر فروز ** سربهسر فکر و عبارت را بسوز
- Musa, edep bilenler başka, canı, ruhu yanmış âşıklar başka.
- موسیا آداب دانان دیگرند ** سوخته جان و روانان دیگرند
- Âşıklara her nefeste bir yanış var. Yıkık köyden haraç, âşar alınmaz. 1765
- عاشقان را هر نفس سوزیدنی ست ** بر ده ویران خراج و عشر نیست
- Hatalı söz söylerse bile ona hatalı deme. Kanına bulanıp şehit olursa yıkamaya kalkışma.
- گر خطا گوید و را خاطی مگو ** گر بود پر خون شهید او را مشو
- Şehitlere kan, sudan yeğdir. Bu yanlış sözde yüzlerce doğrudan yeğ!
- خون شهیدان را ز آب اولیتر است ** این خطا از صد ثواب اولیتر است
- Kâbe’nin içinde kıbleden eser yoktur, dalgıcın ayağında dolak olmazsa ne gam!
- در درون کعبه رسم قبله نیست ** چه غم ار غواص را پاچیله نیست
- Yürü, sarhoşlardan kılavuzluk arama. Elbisesi paramparça olana yamadan bahsetme.
- تو ز سر مستان قلاووزی مجو ** جامه چاکان را چه فرمایی رفو