- Ondan sonra Hak, Musa’nın sırrına dile gelmeyecek sırlar söyledi;
- بعد از آن در سر موسی حق نهفت ** رازهایی کان نمیآید به گفت
- Musa’nın gölüne sözler döktüler. Görmekle söylemeyi birbirine karıştırdılar.
- بر دل موسی سخنها ریختند ** دیدن و گفتن به هم آمیختند
- Nice defa kendisinden geçti, nice defa kendisine geldi. Kaç kere ezelden ebede uçtu!
- چند بیخود گشت و چند آمد به خود ** چند پرید از ازل سوی ابد
- Eğer bundan ötesini anlatmaya kalkışırsam ahmaklık etmiş olurum. Çünkü bunu açmak, bunu anlatmak, anlayışın ötesindedir. 1775
- بعد از این گر شرح گویم ابلهی است ** ز انکه شرح این ورای آگهی است
- Söylesen akıllar hayran olur. Yazsam birçok kalemler kırılır!
- ور بگویم عقلها را بر کند ** ور نویسم بس قلمها بشکند
- Musa Allahtan bu azarı duyunca çöle düşüp çobanın ardınca koştu.
- چون که موسی این عتاب از حق شنید ** در بیابان در پی چوپان دوید
- O hayran âşığın izini izledi, çöldeki otların tozunu silkti.
- بر نشان پای آن سر گشته راند ** گرد از پردهی بیابان بر فشاند
- Âşık ve hayran adamların ayak izleri, başkalarının izlerinden ayrılır, hemen belli olur.
- گام پای مردم شوریده خود ** هم ز گام دیگران پیدا بود
- Âşık, Ruh gibi bir ayağını yukardan aşağıya atar; bir ayağını fil gibi eğri büğrü basar. 1780
- یک قدم چون رخ ز بالا تا نشیب ** یک قدم چون پیل رفته بر وریب
- Bazen bir dalga gibi bayrak diker, yücelir. Bazen balık gibi suyun içinde gider, görünmez.
- گاه چون موجی بر افرازان علم ** گاه چون ماهی روانه بر شکم
- Bazen de remilcinin remil dökmesi gibi ahvalini toprak üstüne yazar.
- گاه بر خاکی نبشته حال خود ** همچو رمالی که رملی بر زند
- Musa nihayet onu bulup gördü. Dedi ki: “Müjdemi ver! Allah’tan izin geldi.
- عاقبت دریافت او را و بدید ** گفت مژده ده که دستوری رسید
- Hiçbir sebep ve tertip yolu arama; daralan gönlün ne isterse onu söyle!
- هیچ آدابی و ترتیبی مجو ** هر چه میخواهد دل تنگت بگو
- Senin küfrün, din, dinin can nuru. Sen emniyete erişmişsin; bütün bir cihan da senin yüzünden amanda. 1785
- کفر تو دین است و دینت نور جان ** ایمنی و ز تو جهانی در امان
- Ey “Allah dilediğini yapar” sırrına erişip o sırla her şeyden affedilmiş olan kişi; pervasızca yürü, dilini aç!
- ای معاف یفعل الله ما یشاء ** بیمحابا رو زبان را بر گشا
- Çoban “ Ey Musa, ben o halde, o sözden geçtim. Şimdi kendi gönlümün kanına bulandım.
- گفت ای موسی از آن بگذشتهام ** من کنون در خون دل آغشتهام
- Ben Sidret-ül Müntehâ’dan da aşmış, oradan bile yüz binlerce yıl öte gitmişim.
- من ز سدرهی منتهی بگذشتهام ** صد هزاران ساله ز آن سو رفتهام
- Sen bir kamçı vurdun, atım şahlanıp sıçradı, kâinatı aştı.
- تازیانه بر زدی اسبم بگشت ** گنبدی کرد و ز گردون بر گذشت
- Nâsutumuzun mahremi Lâhut’u olsun artık. Aferin eline koluna! 1790
- محرم ناسوت ما لاهوت باد ** آفرین بر دست و بر بازوت باد
- Şimdi benim halim, söze sığmaz. Zaten bu söylediğim de benim ahvalim değil.
- حال من اکنون برون از گفتن است ** این چه میگویم نه احوال من است
- Ayna da bir suret görürsün ya. Fakat o senin suretindir, aynanın değil.
- نقش میبینی که در آیینهای است ** نقش تست آن نقش آن آیینه نیست
- Neyzen, ney üfler. Fakat bu nefes ve bu nefesten çıkan ses, neyin midir, neyzenin mi.. Bu ses, neyin harcı mı, neyzenin harcı mı?” dedi.
- دم که مرد نایی اندر نای کرد ** در خور نای است نه در خورد مرد
- Kendine gel, kendine! Allah’ı övsen de bu övüşünü, çobanın lâyık olmayan övüşü gibi bil, öyle tanı.
- هان و هان گر حمد گویی گر سپاس ** همچو نافرجام آن چوپان شناس
- Senin övüşün, çobanın övüşüne nispetle daha iyidir. Ama Allah’a nispetle onun da değeri yok, onun da sonu gelmez. 1795
- حمد تو نسبت بدان گر بهتر است ** لیک آن نسبت به حق هم ابتر است
- Ne vakte dek ben Allah’a hamlederim deyip duracaksın? Perde kaldırılınca oldu sanılan nice şeylerin olmamış bulunduğu meydana çıkar.
- چند گویی چون غطا برداشتند ** کاین نبوده ست آن که میپنداشتند