- “Bir nakış yapıp ona fesat tohumunu ekmekteki maksat nedir?
- که چه مقصود است نقشی ساختن ** و اندر او تخم فساد انداختن
- Zulüm ve fesat ateşini alevlendirip mescidi de, secde edenleri de yakmakta ne hikmet var?
- آتش ظلم و فساد افروختن ** مسجد و سجده کنان را سوختن
- Bir yalvarış için kan ve irin kaynağını coşturmak neden?” dedim. 1820
- مایهی خونابه و زردآبه را ** جوش دادن از برای لابه را
- Ben bunların aynı hikmet olduğunu biliyorum. Fakat maksadım, bu hikmetin büsbütün açığa çıkması ve benim açıkça görmem.
- من یقین دانم که عین حکمت است ** لیک مقصودم عیان و رویت است
- O yakîn bana “Sus” dediği halde görme hırsı “ hayır, coş!” demekte.
- آن یقین میگویدم خاموش کن ** حرص رویت گویدم نه جوش کن
- Sen, Meleklere sırrını gösterdin. Böyle bir lezzet, kahır ve minhete değer!
- مر ملایک را نمودی سر خویش ** کاین چنین نوشی همیارزد به نیش
- Âdemin nurunu Meleklere açıkça arz ettin, müşküllerini halleyledin.
- عرضه کردی نور آدم را عیان ** بر ملایک گشت مشکلها بیان
- Ölümün sırrını hasredilmen söyler, yaprağın hikmetini meyveler anlatır! 1825
- حشر تو گوید که سر مرگ چیست ** میوهها گویند سر برگ چیست
- Kanın, meninin sırrı da insanın duygusudur; her artmanın sonu da nihayet eksilme!
- سر خون و نطفه حسن آدمی است ** سابق هر بیشیی آخر کمی است
- Yazan kişi önce yazı yazacağı tahtayı yıkar, temizler; sonra ona harfleri yazar.
- لوح را اول بشوید بیوقوف ** آن گهی بروی نویسد او حروف
- Allah da önce gönlü kan eder, hor hakir gözyaşıyla yıkar, sonra o gönle sırları kaydeder.
- خون کند دل را و اشک مستهان ** بر نویسد بر وی اسرار آن گهان
- Yıkamakla, o levhi bir defter yapmak istediklerini bilmek, anlamak gerek.
- وقت شستن لوح را باید شناخت ** که مر آن را دفتری خواهند ساخت
- Bir evin temelini atacakları vakit oradaki eski ve evvelki yapıyı yıkarlar. 1830
- چون اساس خانهای میافگنند ** اولین بنیاد را بر میکنند
- Sonunda arı duru su çıkarmak için önce yerden toprak çıkarırlar.
- گل بر آرند اول از قعر زمین ** تا به آخر بر کشی ماء معین
- Çocuklar, hacamattan ağlarlar. Çünkü işin hikmetini bilmezler ki.
- از حجامت کودکان گریند زار ** که نمیدانند ایشان سر کار
- Hâlbuki adam, hacamatçıya para verir, kan içen hançere iltifatlarda bulunur.
- مرد خود زر میدهد حجام را ** مینوازد نیش خون آشام را
- Hamal ağır yükün altına koşar, yükü, başkalarından kapar.
- میدود حمال زی بار گران ** میرباید بار را از دیگران
- Yük için hamalların savaşlarına bak. Din işinde çalışma da böyledir. 1835
- جنگ حمالان برای بار بین ** این چنین است اجتهاد کار بین
- Rahatın aslı zahmet olduğu gibi acılıklar da nimetin önüdür.
- چون گرانیها اساس راحت است ** تلخها هم پیشوای نعمت است
- Cennet, hoşumuza gitmeyen şeylerle kaplanmış, cehennem de zevkimize giden şeylerle dolmuştur.
- حفت الجنة بمکروهاتنا ** حفت النیران من شهواتنا
- Ateşin aslı yaş ağaç olduğu gibi ateşe yanan da Kevser’e ulaşmıştır.
- تخم مایهی آتشت شاخ تر است ** سوختهی آتش قرین کوثر است
- Zindan da mihnetlere düşen adam, bir lokmanın, bir zevkin yüzünden düşmüştür.
- هر که در زندان قرین محنتی است ** آن جزای لقمهای و شهوتی است
- Bir köşkte devlete erişen de bir savaş, bir mihnet karşılığı olarak o devleti bulmuştur. 1840
- هر که در قصری قرین دولتی است ** آن جزای کارزار و محنتی است
- Kimi altına, gümüşe sahip olmuş, zenginlikte naziri olmayan bir dereceye erişmiş görürsen, bil ki o, kazanma zahmetine sabretmiştir.
- هر که را دیدی به زر و سیم فرد ** دان که اندر کسب کردن صبر کرد
- Gözü açık olan bunları sebepsiz, Allah hikmeti olarak görür. Fakat mademki sen duygu âlemindesin, sebeplere kulak as!
- بیسبب بیند چو دیده شد گذار ** تو که در حسی سبب را گوش دار