English    Türkçe    فارسی   

2
1869-1893

  • Bizden bu lâyıktı, bunu yaptık. Kum, gözde ancak körlüğü fazlalaştırır.
  • Fakat ey aziz sürme, senden her değersiz şey, değer bulur, bir şey olur; sana bu lâyıktır. 1870
  • Bu zalimlerin ateşinden gönlün kebap olduğu halde daima “Yarabbi, kavmime hidayet et” diye hitap ediyordun.
  • Sen, öd ağacı madensin. Seni ateşe atsalar, bu âlem, ıtırla, fesleğen kokusuyla dolar.
  • Sen o öd ağacı değilsin ki ateşte yansın, eksilip bitsin. Sen o ruh değilsin ki gama esir olsun.
  • Öd ağacı yanar ama madeni yanmadan uzaktır. Rüzgâr, nurun aslına nasıl hamle edebilir.
  • Ey göklere saflık veren, ey cefası vefadan daha iyi olan! 1875
  • Çünkü akıllıdan bir cefa gelse o cefa, cahillerin vefasından daha iyidir.
  • Peygamber, “ Akıllının düşmanlığı, cahilin sevgisinden yeğdir” dedi.
  • Bir emîrin, ağzına yılan kaçan birisini incitmesi
  • Akılı birisi, atına binmiş geliyordu. Uyumakta olan birisinin ağzına da bir yılan kaçmak üzereydi.
  • Atlı onu görüp adamcağızı kurtarmak, yılanı ürkütüp kaçırmak için koşmaya başladı. fakat fırsat bulamadı.
  • Aklı, kendisine yardım ettiğinden, pek akılı kişi olduğundan o uyumakta olan adama şiddetlice birkaç topuz vurdu. 1880
  • O şiddetlice vurulan topuzun acısı, adamı bir ağaç altına kadar kaçırdı.
  • Oraya bir hayli çürük elma dökülmüştü. Adama “ Ey dertli kişi, bunları ye” dedi.
  • EKSIK
  • “Beyim, ben sana ne yaptım, bana ne kastın var?
  • Eğer bana hakikaten bir kastın varsa vur kılıcı, birden kanını dök! 1885
  • Sana çattığım saat ne menhus saatmiş. Ne mutlu senin yüzünü görmeyene!
  • Dinsizler bile kimseye suçsuz, günahsız, az çok bir şey yapmadan böyle sitem etmezler, bu sitemi caiz saymazlar” diyordu.
  • Söz söylerken ağzından kan geliyordu “ Yarabbi cezasını sen ver!” diye bağırmakta,
  • Her an ona kötü söylemekte, lânet etmekteydi. Atlı ise “ bu ovada koş” diye onu dövüyordu.
  • Adam, topuz acısıyla atlının korkusundan yel gibi koşmağa başladı. Hem koşuyor, hem yüzüstü düşüyordu. 1890
  • Karnı toktu, uykulu ve gevşemiş bir haldeydi. Ayağında, yüzünde yüz binlerce yara vardı.
  • Atlı o adamı akşam çağına kadar çekiştirip durdu. Nihayet, adamın safrası kabardı, kusmağa başladı.
  • İyi, kötü yediklerini kustu. Bu kusma esnasında yılan da içinden dışarı çıktı.