- Elim gökte bile hünerler göstermiştir. Ey Kuran okuyan “İnşakkal Kamer” ayetini okuyuver! 1920
- دست من بنمود بر گردون هنر ** مقریا بر خوان که انشق القمر
- Bu övüş de akıllar zayıf olduğu içindir. Zayıf olanlara kudreti anlatmaya imkân mı var?
- این صفت هم بهر ضعف عقلهاست ** با ضعیفان شرح قدرت کی رواست
- Uykudan başkaldırırsan anlarsın. Bu iş böyledir işte. Doğrusunu Allah daha iyi bilir.
- خود بدانی چون بر آری سر ز خواب ** ختم شد و الله أعلم بالصواب
- Eğer sen içinde ki yılanı bilseydin ne elma yemeğe kuvvetin kalırdı, ne yol yürümeye, ne de kusmağa!
- مر ترا نه قوت خوردن بدی ** نه ره و پروای قی کردن بدی
- Sen beni sövüyordun, ben de seslenmiyor, fakat atımı sürüyordum. Gizlice de Yarabbi, sen işimi kolaylaştır demekteydim.
- میشنیدم فحش و خر میراندم ** رب یسر زیر لب میخواندم
- Sebebi söylememe izin yoktu, fakat seni kendi haline bırakmaya da kaadir değilim. 1925
- از سبب گفتن مرا دستور نه ** ترک تو گفتن مرا مقدور نه
- Her an gönlümdeki dert yüzünden, Yarabbi, kavmime yolu sen göster, çünkü onlar bilmiyorlar, demekteydim” dedi.
- هر زمان میگفتم از درد درون ** اهد قومی إنهم لا یعلمون
- Derdinden kurtulan adam, secdeler etmekte “ Ey bana saadet, ikbal ve hazine olan!
- سجدهها میکرد آن رسته ز رنج ** کای سعادت ای مرا اقبال و گنج
- Ey yüce kişi! Allah’tan hayırlar bul! Bu zayıfın sana şükretmeye kudreti yok.
- از خدا یابی جزاها ای شریف ** قوت شکرت ندارد این ضعیف
- Mükâfatını Allah versin. Ağzım, dilim, sana şükretmekte âciz” demekteydi.
- شکر حق گوید ترا ای پیشوا ** آن لب و چانه ندارم و آن نوا
- İşte akıların düşmanlığı bu çeşittir. Onların zehirleri bile cana neşe verir. 1930
- دشمنی عاقلان زینسان بود ** زهر ایشان ابتهاج جان بود
- Ahmağın dostluğu ise eziyettir, sapıklıktır. Misal olarak birde hikâyeyi dinle:
- دوستی ابله بود رنج و ضلال ** این حکایت بشنو از بهر مثال
- Bir adamın, ayının vefakârlığına güvenmesi
- اعتماد کردن بر تملق و وفای خرس
- Bir ejderha bir ayıyı yakalamıştı. Yiğidin biri, giderken ayının bağırmasını duydu.
- اژدهایی خرس را در میکشید ** شیر مردی رفت و فریادش رسید
- Âlemde düşkünlere yardımcı erler vardır. Onlar, mazlumlar feryat ettiler mi derhal yetişirler.
- شیر مردانند در عالم مدد ** آن زمان کافغان مظلومان رسد
- Mazlumların seslerini her yerden işitirler, Hak rahmeti gibi o tarafa koşarlar.
- بانگ مظلومان ز هر جا بشنوند ** آن طرف چون رحمت حق میدوند
- Âlemin sarsıntılarına, yıkıntılarına direk, destek olan, gizli dertlerin tabibi bulunan o erler; 1935
- آن ستونهای خللهای جهان ** آن طبیبان مرضهای نهان
- Muhabbetin, adaletin, rahmetin ta kendisidirler. Onlar, Hak gibi illetsiz, rüşvetsiz kişilerdir.
- محض مهر و داوری و رحمتند ** همچو حق بیعلت و بیرشوتند
- Onlardan birine “Can ve gönülden ettiğin bu yardım için, neden yardım ediyorsun?” denilse ancak “ yardım isteyenin gamından, çaresizliğinden” der.
- این چه یاری میکنی یک بارگیش ** گوید از بهر غم و بیچارگیش
- Erin avı merhamettir. İlaç, âlemde dertten başka bir şey aramaz.
- مهربانی شد شکار شیر مرد ** در جهان دارو نجوید غیر درد
- Nerede bir dert varsa, deva oraya gider. Su, neresi alçaksa, oraya akar.
- هر کجا دردی دوا آن جا رود ** هر کجا پستی است آب آن جا دود
- Sana da rahmet suyu gerekse yürü, alçal da sonra rahmet suyunu iç, sarhoş ol. 1940
- آب رحمت بایدت رو پست شو ** و آن گهان خور خمر رحمت مست شو
- Ta başa kadar rahmet içinde rahmet var. Oğul, bir tek rahmete dalma, bir tek rahmete kani olma.
- رحمت اندر رحمت آمد تا به سر ** بر یکی رحمت فرومای ای پسر
- Ey yiğit, gökyüzünü ayakaltına al, feleğin üstünden nağme seslerini duy!
- چرخ را در زیر پا آر ای شجاع ** بشنو از فوق فلک بانگ سماع
- Kulağından vesveseler pamuğunu çıkar ki, kâinat’ın cuş’u huruşunu duyasın.
- پنبهی وسواس بیرون کن ز گوش ** تا به گوشت آید از گردون خروش
- Gözlerini ayıp kılından arıt ta gayp bağını, gayp selviliğini gör.
- پاک کن دو چشم را از موی عیب ** تا ببینی باغ و سروستان غیب