- Dadı ve ana, çocuk ne vakit ağlayacak diye bahaneler ararlar.
- دایه و مادر بهانه جو بود ** تا که کی آن طفل او گریان شود
- Allah da sizin hacet çocuklarınızı, ağlasın da süt meydana gelsin diye yarattı;
- طفل حاجات شما را آفرید ** تا بنالید و شود شیرش پدید
- “Allah’ı çağırın” dedi; ağlayıp inlemeyi bırakma ki Allah’ın merhamet sütleri coşsun.
- گفت ادعوا الله بیزاری مباش ** تا بجوشد شیرهای مهرهاش
- Rüzgârın sesi de bizim gamımızı teskin etmek içindir, bulutun süt yağdırması da. Hele bir an sabret. 1955
- هوی هوی باد و شیر افشان ابر ** در غم مااند یک ساعت تو صبر
- “Rızkınız gökyüzündedir” ayetini duymadın mı? Neden bu aşağılık yere saplanıp kaldın?
- فی السماء رزقکم بشنیدهای ** اندر این پستی چه بر چفسیدهای
- Korkunu, ümitsizliğini gül sesleri bil. Onlar, seni aşağılıkların ta dibine kadar çekerler.
- ترس و نومیدیت دان آواز غول ** میکشد گوش تو تا قعر سفول
- Seni yücelere çeken her ses, bil ki yücelerden gelmektedir.
- هر ندایی که ترا بالا کشید ** آن ندا میدان که از بالا رسید
- Sana hırs veren her sesi de adamları paralayan bir kurt sesi bil.
- هر ندایی که ترا حرص آورد ** بانگ گرگی دان که او مردم درد
- Bu yücelik, mekân bakımından değildir. Bu yücelikler, akıl ve can yücelikleridir. 1960
- این بلندی نیست از روی مکان ** این بلندیهاست سوی عقل و جان
- Her sebep eserinden yücedir. Çakmak, kıvılcımdan üstündür.
- هر سبب بالاتر آمد از اثر ** سنگ و آهن فایق آمد بر شرر
- Birisi, azametli birinin alt yanına otursa bile hakikatte üst tarafına oturmuş sayılır.
- آن فلانی فوق آن سرکش نشست ** گر چه در صورت به پهلویش نشست
- Çünkü orasının üstünlüğü şeref bakımındandır. Başköşeden uzak olan yer, alçaktır.
- فوقی آن جاست از روی شرف ** جای دور از صدر باشد مستخف
- Kıvılcım çıkarmak için taş ve demir gerek. Bunların varlığına lüzum olduğundan bu ikisi, kıvılcımdan üstün sayılabilirse de.
- سنگ و آهن زین جهت که سابق است ** در عمل فوقی این دو لایق است
- Çakmaktan maksat taş ve demirden meydana gelen kıvılcım olduğundan, kıvılcım onlardan çok ileridedir. 1965
- و آن شرر از روی مقصودی خویش ** ز آهن و سنگ است زین رو پیش و بیش
- Taş ve demir evvel, kıvılcım sonra. Fakat bu ikisi ten, kıvılcım can.
- سنگ و آهن اول و پایان شرر ** لیک این هر دو تنند و جان شرر
- Kıvılcım, zaman itibariyle çakmaktan sonra ise de değeri bakımından ondan üstündür.
- آن شرر گر در زمان واپستر است ** در صفت از سنگ و آهن برتر است
- Zaman bakımından dal, meyveden öncedir, fakat hüner bakımından daldan üstün.
- در زمان شاخ از ثمر سابقتر است ** در هنر از شاخ او فایقتر است
- Çünkü ağaçtan maksat meyvedir; şu halde meyve evveldir, ağaç sonra gelir.
- چون که مقصود از شجر آمد ثمر ** پس ثمر اول بود و آخر شجر
- Ayı, ejderhadan feryat edince o er, ayıyı onun pençesinden kurtardı. 1970
- خرس چون فریاد کرد از اژدها ** شیر مردی کرد از جنگش جدا
- Hile ile babayiğitlik birleşti, er de ejderhayı bu kuvvetle alt edip öldürdü.
- حیلت و مردی بهم دادند پشت ** اژدها را او بدین قوت بکشت
- Ejderhanın gücü vardır ama hilesi yoktur. Senin hilen var ama hilenden üstün hile de var!
- اژدها را هست قوت حیله نیست ** نیز فوق حیلهی تو حیلهای است
- Hile ve tedbirini görünce yürü, o hile, o tedbir nereden geldi? O başlangıç tarafına dön, o tarafa yönel.
- حیلهی خود را چو دیدی باز رو ** کز کجا آمد سوی آغاز رو
- Aşağılık âlemde bulunan her şey yücelikten gelmiştir. Haydi, var gözünü yüceliklere dik.
- هر چه در پستی است آمد از علا ** چشم را سوی بلندی نه هلا
- Yücelere bakmak, önce gözü alır, kamaştırır ama sonra bakışa bir aydınlık bağışlar. 1975
- روشنی بخشد نظر اندر علی ** گر چه اول خیرگی آرد بلی
- Gözünü aydınlığa alıştır. Yok, eğer yarasaysan karanlıklara baka dur!
- چشم را در روشنایی خوی کن ** گر نه خفاشی نظر آن سوی کن