- Taş ve demir evvel, kıvılcım sonra. Fakat bu ikisi ten, kıvılcım can.
- سنگ و آهن اول و پایان شرر ** لیک این هر دو تنند و جان شرر
- Kıvılcım, zaman itibariyle çakmaktan sonra ise de değeri bakımından ondan üstündür.
- آن شرر گر در زمان واپستر است ** در صفت از سنگ و آهن برتر است
- Zaman bakımından dal, meyveden öncedir, fakat hüner bakımından daldan üstün.
- در زمان شاخ از ثمر سابقتر است ** در هنر از شاخ او فایقتر است
- Çünkü ağaçtan maksat meyvedir; şu halde meyve evveldir, ağaç sonra gelir.
- چون که مقصود از شجر آمد ثمر ** پس ثمر اول بود و آخر شجر
- Ayı, ejderhadan feryat edince o er, ayıyı onun pençesinden kurtardı. 1970
- خرس چون فریاد کرد از اژدها ** شیر مردی کرد از جنگش جدا
- Hile ile babayiğitlik birleşti, er de ejderhayı bu kuvvetle alt edip öldürdü.
- حیلت و مردی بهم دادند پشت ** اژدها را او بدین قوت بکشت
- Ejderhanın gücü vardır ama hilesi yoktur. Senin hilen var ama hilenden üstün hile de var!
- اژدها را هست قوت حیله نیست ** نیز فوق حیلهی تو حیلهای است
- Hile ve tedbirini görünce yürü, o hile, o tedbir nereden geldi? O başlangıç tarafına dön, o tarafa yönel.
- حیلهی خود را چو دیدی باز رو ** کز کجا آمد سوی آغاز رو
- Aşağılık âlemde bulunan her şey yücelikten gelmiştir. Haydi, var gözünü yüceliklere dik.
- هر چه در پستی است آمد از علا ** چشم را سوی بلندی نه هلا
- Yücelere bakmak, önce gözü alır, kamaştırır ama sonra bakışa bir aydınlık bağışlar. 1975
- روشنی بخشد نظر اندر علی ** گر چه اول خیرگی آرد بلی
- Gözünü aydınlığa alıştır. Yok, eğer yarasaysan karanlıklara baka dur!
- چشم را در روشنایی خوی کن ** گر نه خفاشی نظر آن سوی کن
- Akıbeti görme, nurunun nişanesidir, bu şehvete düşmense senin mezarın.
- عاقبت بینی نشان نور تست ** شهوت حالی حقیقت گور تست
- Yüz türlü oyun görüp, yüz türlü tecrübe geçirip akıbeti gören kişi, bir tek oyun görene benzemez.
- عاقبت بینی که صد بازی بدید ** مثل آن نبود که یک بازی شنید
- Bir oyun gören, o tek oyuna öyle mağrur oldu ki ululanması yüzünden üstatlardan uzak kaldı.
- ز آن یکی بازی چنان مغرور شد ** کز تکبر ز اوستادان دور شد
- Sâmirî gibi. O, kendisinde bir hüner görünce ululanıp Musa’dan baş çekti. 1980
- سامریوار آن هنر در خود چو دید ** او ز موسی از تکبر سر کشید
- Hâlbuki o, hünerini Musa’dan öğrenmişti. Öyle olduğu halde öğretmeninden gözünü yumdu.
- او ز موسی آن هنر آموخته ** وز معلم چشم را بر دوخته
- Hulâsa Musa da başka bir oyun etti; onun oyununu kapıverdi, kendisini de!
- لاجرم موسی دگر بازی نمود ** تا که آن بازی و جانش را ربود
- Başta dönüp dolaşan nice hünerler, nice bilgiler vardır ki insan onlarla baş oluncaya kadar, baş elden gider!
- ای بسا دانش که اندر سر دود ** تا شود سرور بدان خود سر رود
- Başının gitmemesini istersen ayak ol, rey ve tedbir sahibi Kutb’a sığın!
- سر نخواهی که رود تو پای باش ** در پناه قطب صاحب رای باش
- Şah bile olsan kendini ondan üstün görme. Bal bile olsan onun otundan başka bir şey devşirme. 1985
- گر چه شاهی خویش فوق او مبین ** گر چه شهدی جز نبات او مچین
- Senin fikrin surettir, onun ki can. Senin paran kalptir, onunki maden.
- فکر تو نقش است و فکر اوست جان ** نقد تو قلب است و نقد اوست کان
- O, sensin. Kendini onda ara. “Kû, Kû- Nerede, nerede?” diye onun civarında bir üveyik ol!
- او تویی خود را بجو در اوی او ** کو و کو گو فاخته شو سوی او
- Sefa ehline hizmet etmek istemezsen ejderha ağzına düşen ayıya benzersin.
- ور نخواهی خدمت ابنای جنس ** در دهان اژدهایی همچو خرس
- Belki bir üstat seni kurtarır, tehlikelerden çekip çıkarır.
- بو که استادی رهاند مر ترا ** و ز خطر بیرون کشاند مر ترا
- Mademki gücün kuvvetin yok, ağlayıp inle! Madem ki körsün.. yol görenden baş çekme! 1990
- زاریی میکن چو زورت نیست هین ** چون که کوری سر مکش از راه بین