English    Türkçe    فارسی   

2
1975-1999

  • Yücelere bakmak, önce gözü alır, kamaştırır ama sonra bakışa bir aydınlık bağışlar. 1975
  • روشنی بخشد نظر اندر علی ** گر چه اول خیرگی آرد بلی‏
  • Gözünü aydınlığa alıştır. Yok, eğer yarasaysan karanlıklara baka dur!
  • چشم را در روشنایی خوی کن ** گر نه خفاشی نظر آن سوی کن‏
  • Akıbeti görme, nurunun nişanesidir, bu şehvete düşmense senin mezarın.
  • عاقبت بینی نشان نور تست ** شهوت حالی حقیقت گور تست‏
  • Yüz türlü oyun görüp, yüz türlü tecrübe geçirip akıbeti gören kişi, bir tek oyun görene benzemez.
  • عاقبت بینی که صد بازی بدید ** مثل آن نبود که یک بازی شنید
  • Bir oyun gören, o tek oyuna öyle mağrur oldu ki ululanması yüzünden üstatlardan uzak kaldı.
  • ز آن یکی بازی چنان مغرور شد ** کز تکبر ز اوستادان دور شد
  • Sâmirî gibi. O, kendisinde bir hüner görünce ululanıp Musa’dan baş çekti. 1980
  • سامری‏وار آن هنر در خود چو دید ** او ز موسی از تکبر سر کشید
  • Hâlbuki o, hünerini Musa’dan öğrenmişti. Öyle olduğu halde öğretmeninden gözünü yumdu.
  • او ز موسی آن هنر آموخته ** وز معلم چشم را بر دوخته‏
  • Hulâsa Musa da başka bir oyun etti; onun oyununu kapıverdi, kendisini de!
  • لاجرم موسی دگر بازی نمود ** تا که آن بازی و جانش را ربود
  • Başta dönüp dolaşan nice hünerler, nice bilgiler vardır ki insan onlarla baş oluncaya kadar, baş elden gider!
  • ای بسا دانش که اندر سر دود ** تا شود سرور بدان خود سر رود
  • Başının gitmemesini istersen ayak ol, rey ve tedbir sahibi Kutb’a sığın!
  • سر نخواهی که رود تو پای باش ** در پناه قطب صاحب رای باش‏
  • Şah bile olsan kendini ondan üstün görme. Bal bile olsan onun otundan başka bir şey devşirme. 1985
  • گر چه شاهی خویش فوق او مبین ** گر چه شهدی جز نبات او مچین‏
  • Senin fikrin surettir, onun ki can. Senin paran kalptir, onunki maden.
  • فکر تو نقش است و فکر اوست جان ** نقد تو قلب است و نقد اوست کان‏
  • O, sensin. Kendini onda ara. “Kû, Kû- Nerede, nerede?” diye onun civarında bir üveyik ol!
  • او تویی خود را بجو در اوی او ** کو و کو گو فاخته شو سوی او
  • Sefa ehline hizmet etmek istemezsen ejderha ağzına düşen ayıya benzersin.
  • ور نخواهی خدمت ابنای جنس ** در دهان اژدهایی همچو خرس‏
  • Belki bir üstat seni kurtarır, tehlikelerden çekip çıkarır.
  • بو که استادی رهاند مر ترا ** و ز خطر بیرون کشاند مر ترا
  • Mademki gücün kuvvetin yok, ağlayıp inle! Madem ki körsün.. yol görenden baş çekme! 1990
  • زاریی می‏کن چو زورت نیست هین ** چون که کوری سر مکش از راه بین‏
  • Ayıdan daha aşağı mısın ki derdinden ağlayıp inlemiyorsun.? Ayı feryat ettiği için dertten kurtuldu.
  • تو کم از خرسی نمی‏نالی ز درد ** خرس رست از درد چون فریاد کرد
  • Ey Allah, bizim taş yüreğimizi mum gibi yumuşat; kerem et de feryadımıza acı!
  • ای خدا این سنگ دل را موم کن ** ناله‏ی ما را خوش و مرحوم کن‏
  • Kör bir dilencinin “Bende iki körlük var” demesi
  • گفتن نابینای سائل که دو کوری دارم‏
  • Bir kör vardı, derdi ki: “Ey zamane ehli, elâman, benim iki körlüğüm var.
  • بود کوری کاو همی‏گفت الامان ** من دو کوری دارم ای اهل زمان‏
  • Şu halde bana iki kat acıyın. Çünkü iki kat körüm, bu iki körlüğe birden müptelâyım”
  • پس دو باره رحمتم آرید هان ** چون دو کوری دارم و من در میان‏
  • Birisi “Bir körlüğünü görüyoruz. Öbür körlüğün nedir? Göster” dedi. 1995
  • گفت یک کوریت می‏بینیم ما ** آن دگر کوری چه باشد وانما
  • Kör dedi ki; “Sesim çirkin, avazım bed. Ses çirkinliği ve körlük iki kat körlüktür.
  • گفت زشت آوازم و ناخوش نوا ** زشت آوازی و کوری شد دوتا
  • Çirkin sesim halka keder vermekte. Halkın acıması, sesim yüzünden azalmakta.
  • بانگ زشتم مایه‏ی غم می‏شود ** مهر خلق از بانگ من کم می‏شود
  • Kötü sesim nereye varırsa hiddet, gam ve kin meydana gelmekte.
  • زشت آوازم به هر جا که رود ** مایه‏ی خشم و غم و کین می‏شود
  • İki körlüğe siz de iki kat acıyın. Böyle hiçbir yere sığmayan kişiyi gönlünüze sığdırın, hoş görün”
  • بر دو کوری رحم را دوتا کنید ** این چنین ناگنج را گنجا کنید