- Yücelere bakmak, önce gözü alır, kamaştırır ama sonra bakışa bir aydınlık bağışlar. 1975
- روشنی بخشد نظر اندر علی ** گر چه اول خیرگی آرد بلی
- Gözünü aydınlığa alıştır. Yok, eğer yarasaysan karanlıklara baka dur!
- چشم را در روشنایی خوی کن ** گر نه خفاشی نظر آن سوی کن
- Akıbeti görme, nurunun nişanesidir, bu şehvete düşmense senin mezarın.
- عاقبت بینی نشان نور تست ** شهوت حالی حقیقت گور تست
- Yüz türlü oyun görüp, yüz türlü tecrübe geçirip akıbeti gören kişi, bir tek oyun görene benzemez.
- عاقبت بینی که صد بازی بدید ** مثل آن نبود که یک بازی شنید
- Bir oyun gören, o tek oyuna öyle mağrur oldu ki ululanması yüzünden üstatlardan uzak kaldı.
- ز آن یکی بازی چنان مغرور شد ** کز تکبر ز اوستادان دور شد
- Sâmirî gibi. O, kendisinde bir hüner görünce ululanıp Musa’dan baş çekti. 1980
- سامریوار آن هنر در خود چو دید ** او ز موسی از تکبر سر کشید
- Hâlbuki o, hünerini Musa’dan öğrenmişti. Öyle olduğu halde öğretmeninden gözünü yumdu.
- او ز موسی آن هنر آموخته ** وز معلم چشم را بر دوخته
- Hulâsa Musa da başka bir oyun etti; onun oyununu kapıverdi, kendisini de!
- لاجرم موسی دگر بازی نمود ** تا که آن بازی و جانش را ربود
- Başta dönüp dolaşan nice hünerler, nice bilgiler vardır ki insan onlarla baş oluncaya kadar, baş elden gider!
- ای بسا دانش که اندر سر دود ** تا شود سرور بدان خود سر رود
- Başının gitmemesini istersen ayak ol, rey ve tedbir sahibi Kutb’a sığın!
- سر نخواهی که رود تو پای باش ** در پناه قطب صاحب رای باش
- Şah bile olsan kendini ondan üstün görme. Bal bile olsan onun otundan başka bir şey devşirme. 1985
- گر چه شاهی خویش فوق او مبین ** گر چه شهدی جز نبات او مچین
- Senin fikrin surettir, onun ki can. Senin paran kalptir, onunki maden.
- فکر تو نقش است و فکر اوست جان ** نقد تو قلب است و نقد اوست کان
- O, sensin. Kendini onda ara. “Kû, Kû- Nerede, nerede?” diye onun civarında bir üveyik ol!
- او تویی خود را بجو در اوی او ** کو و کو گو فاخته شو سوی او
- Sefa ehline hizmet etmek istemezsen ejderha ağzına düşen ayıya benzersin.
- ور نخواهی خدمت ابنای جنس ** در دهان اژدهایی همچو خرس
- Belki bir üstat seni kurtarır, tehlikelerden çekip çıkarır.
- بو که استادی رهاند مر ترا ** و ز خطر بیرون کشاند مر ترا
- Mademki gücün kuvvetin yok, ağlayıp inle! Madem ki körsün.. yol görenden baş çekme! 1990
- زاریی میکن چو زورت نیست هین ** چون که کوری سر مکش از راه بین
- Ayıdan daha aşağı mısın ki derdinden ağlayıp inlemiyorsun.? Ayı feryat ettiği için dertten kurtuldu.
- تو کم از خرسی نمینالی ز درد ** خرس رست از درد چون فریاد کرد
- Ey Allah, bizim taş yüreğimizi mum gibi yumuşat; kerem et de feryadımıza acı!
- ای خدا این سنگ دل را موم کن ** نالهی ما را خوش و مرحوم کن
- Kör bir dilencinin “Bende iki körlük var” demesi
- گفتن نابینای سائل که دو کوری دارم
- Bir kör vardı, derdi ki: “Ey zamane ehli, elâman, benim iki körlüğüm var.
- بود کوری کاو همیگفت الامان ** من دو کوری دارم ای اهل زمان
- Şu halde bana iki kat acıyın. Çünkü iki kat körüm, bu iki körlüğe birden müptelâyım”
- پس دو باره رحمتم آرید هان ** چون دو کوری دارم و من در میان
- Birisi “Bir körlüğünü görüyoruz. Öbür körlüğün nedir? Göster” dedi. 1995
- گفت یک کوریت میبینیم ما ** آن دگر کوری چه باشد وانما
- Kör dedi ki; “Sesim çirkin, avazım bed. Ses çirkinliği ve körlük iki kat körlüktür.
- گفت زشت آوازم و ناخوش نوا ** زشت آوازی و کوری شد دوتا
- Çirkin sesim halka keder vermekte. Halkın acıması, sesim yüzünden azalmakta.
- بانگ زشتم مایهی غم میشود ** مهر خلق از بانگ من کم میشود
- Kötü sesim nereye varırsa hiddet, gam ve kin meydana gelmekte.
- زشت آوازم به هر جا که رود ** مایهی خشم و غم و کین میشود
- İki körlüğe siz de iki kat acıyın. Böyle hiçbir yere sığmayan kişiyi gönlünüze sığdırın, hoş görün”
- بر دو کوری رحم را دوتا کنید ** این چنین ناگنج را گنجا کنید