- Er “Uykum geldi. Bırak beni işine git” dedi. Adam “Yahu, ne olur bir dosta uy da,
- گفت خوابستم مرا بگذار و رو ** گفت آخر یار را منقاد شو
- Akıllı birisinin himayesinde, gönül sahibi bir dostun civarında uyu” dedi.
- تا بخسبی در پناه عاقلی ** در جوار دوستی صاحب دلی
- Babayiğit, o adamın ısrarından hayallenip kızıverdi, yüzünü çevirip, 2030
- در خیال افتاد مرد از جد او ** خشمگین شد زود گردانید رو
- “Bu galiba bir katil, bana kastetmeye geldi yahut bir şey umuyor, dilenci ve külhani herifin biri!
- کاین مگر قصد من آمد خونی است ** یا طمع دارد گدا و تونی است
- Yahut da beni bu ayıyla korkutma hususunda evvelce dostlarıyla bahse girişmiş olmalı” dedi.
- یا گرو بسته ست با یاران بدین ** که بترساند مرا زین هم نشین
- İçinin kötülüğünden hatırına iyi bir şey gelmedi.
- خود نیامد هیچ از خبث سرش ** یک گمان نیک اندر خاطرش
- Bütün hüsnü zannı ayıyaydı. Sanki ayıyla aynı cinstendi!
- ظن نیکش جملگی بر خرس بود ** او مگر مر خرس را هم جنس بود
- Bir köpek uğruna bir akılıyı itham etti, ayıyı muhabbet ve merhamet sahibi bir dost bildi! 2035
- عاقلی را از سگی تهمت نهاد ** خرس را دانست اهل مهر و داد
- Musa Aleyhisselâm’ın öküze tapana “Nerde düşüncen, nerde ihtiyatın, tedbirin?” demesi
- گفتن موسی علیه السلام گوساله پرست را که آن خیال اندیشی و حزم تو کجاست
- Musa bir hayal sarhoşuna dedi ki: “Ey kötülükten, sapıklıktan fena düşüncelere saplanmış kişi,
- گفت موسی با یکی مست خیال ** کای بد اندیش از شقاوت وز ضلال
- Benden bunca bürhan görmene ne benim bu derece güzel huyuma rağmen, peygamber olup olmadığıma dair yüzlerce şüphen vardı.
- صد گمانت بود در پیغمبریم ** با چنین برهان و این خلق کریم
- Benden yüz binlerce mucize gördüğün halde hayalin yüz kat artmakta, o derece şüpheye, zanna düşmekteydin.
- صد هزاران معجزه دیدی ز من ** صد خیالت میفزود و شک و ظن
- Hayalden, vesveseden daraldın, Peygamberliğime ta’nedip durmaya başladın.
- از خیال و وسوسه تنگ آمدی ** طعن بر پیغمبریام میزدی
- Seni Firavuna uyanların şerrinden kurtarmak için denizden apaçık toz kopardım. 2040
- گرد از دریا بر آوردم عیان ** تا رهیدیت از شر فرعونیان
- Gökten kırk yıl kâselerle yemek geldi, duam bereketiyle taştan ırmak coştu.
- ز آسمان چل سال کاسه و خوان رسید ** وز دعایم جویی از سنگی دوید
- Bu ve buna benzer nice yüzlerce mucize, senin vehmini azaltmadı, eksiltmedi.
- این و صد چندین و چندین گرم و سرد ** از تو ای سرد آن توهم کم نکرد
- Fakat sihirli bir buzağı ses verdi. Allah’ım sensin diye derhal secde ettin.
- بانگ زد گوسالهای از جادویی ** سجده کردی که خدای من تویی
- O vehimlerini Nil götürdü, o soğuk anlayışın uykuya daldı.
- آن توهمهات را سیلاب برد ** زیرکی باردت را خواب برد
- Onun hakkında da niye kötü bir zanna düşmedin? Ey kötü suratlı, onun önüne nasıl baş koydun? 2045
- چون نبودی بد گمان در حق او ** چون نهادی سر چنان ای زشت رو
- Niçin onun hilesinden şüphelenmedin, onun ahmakları aldatan sihrinden niye işkillenmedin?
- چون خیالت نامد از تزویر او ** وز فساد سحر احمقگیر او
- Be aşağılık kişiler, Sâmirî kim oluyor ki âlemde bir Allah düzüp koşsun.
- سامریی خود که باشد ای سگان ** که خدایی بر تراشد در جهان
- Onun bu hilesine nasıl oldu da kapıldın, nasıl oldu da ona uydun, onunla aynı fikirde bulundun? Nasıl oldu da bütün şüpheleri attın, kurtuldun?
- چون در این تزویر او یکدل شدی ** وز همه اشکالها عاطل شدی
- Sence öküz, bir lâfla Allahlığa lâyık oluyor da sonra benim peygamberliğimde şüpheye düşüyorsun ha?
- گاو میشاید خدایی را به لاف ** در رسولیام تو چون کردی خلاف
- Bir öküze eşeklikten secde ettin, aklın Sâmirînin sihrine av oldu. 2050
- پیش گاوی سجده کردی از خری ** گشت عقلت صید سحر سامری
- Ululuk sahibi Allah’ın nurundan göz yumdun. İşte sana adamakıllı bilgisizlik, işte sana sapıklığın ta kendisi!
- چشم دزدیدی ز نور ذو الجلال ** اینت جهل وافر و عین ضلال
- Yuf olsun sendeki akla, irfana. Senin gibi bilgisizlik madenini öldürmek gerek.
- شه بر آن عقل و گزینش که تراست ** چون تو کان جهل را کشتن سزاست