- Gönül aynası saf olmalı ki orada çirkin suratı güzel surattan ayırt edebilsin”
- آینهی دل صاف باید تا در او ** واشناسی صورت زشت از نکو
- Nasihatçinin, ayıya kapılan kimseyi, birçok nasihat verdikten sonra terk etmesi
- ترک گفتن آن مرد ناصح بعد از مبالغهی پند مغرور خرس را
- O Müslüman, kızarak ve içinden “Lâ havle” diyerek ahmağı bırakıp gitti.
- آن مسلمان ترک ابله کرد و تفت ** زیر لب لاحولگویان باز رفت
- “Benim ona ciddiyetle nasihat vermemden, üstüne düşmemden, gönlündeki hayaller attı, büsbütün vehimlendi. 2065
- گفت چون از جد و پندم وز جدال ** در دل او بیش میزاید خیال
- Demek ki nasihat yolu kapandı” dedi. “Fa’rıd anhum” emrine bağlandı.
- پس ره پند و نصیحت بسته شد ** امر أعرض عنهم پیوسته شد
- Verdiğin ilâç derdi arttırırsa sen de sözü isteyene söylet. Abese suresini okusana.
- چون دوایت میفزاید درد پس ** قصه با طالب بگو بر خوان عبس
- Allah “Kör, Hakk’ı diliyorsa onun yoksulluğu yüzünden gönlünü kırmak yaraşmaz.
- چون که اعمی طالب حق آمده ست ** بهر فقر او را نشاید سینه خست
- Sen, halk, ulularından öğrensin diye uluları irşat etmek istiyorsun ama
- تو حریصی بر رشاد مهتران ** تا بیاموزند عام از سروران
- Ey Ahmet, büyüklerin bir kısmı seni dinlemeye koyulunca hoşlandın, belki, 2070
- احمدا دیدی که قومی از ملوک ** مستمع گشتند گشتی خوش که بوک
- Bu ulular, dine güzelce yardımcı olurlar, bunlar Arab’a Habeş’e reistir.
- این رئیسان یار دین گردند خوش ** بر عرب اینها سرند و بر حبش
- Bunların yüzünden İslam dininin şöhreti Basra’yı Tebük’ü aşar. Çünkü halk, padişahlarının dinindendir.
- بگذرد این صیت از بصره و تبوک ** ز انکه الناس علی دین الملوک
- Diye düşündün, bu yüzden de hidayet isteyen körden yüz çevirdin, onun sohbetinden sıkıldın.
- زین سبب تو از ضریر مهتدی ** رو بگردانیدی و تنگ آمدی
- “Bunlar her vakit ele geçmez. Sen dostlarımızdansın, vaktin de geniş.
- که در این فرصت کم افتد این مناخ ** تو ز یارانی و وقت تو فراخ
- Bu dar vakitte işime mâni olma. Bunu sana darılarak, kızarak söylemiyorum, nasihat yollu söylüyorum” dedin. 2075
- مزدحم میگردیم در وقت تنگ ** این نصیحت میکنم نه از خشم و جنگ
- Fakat Ey Ahmet, Allah indinde bu bir tek kör, yüzlerce Kayserden, yüzlerce vezirden yeğdir.
- احمدا نزد خدا این یک ضریر ** بهتر از صد قیصر است و صد وزیر
- İnsanlar madenlerdir, sözünü hatırına getir. Öyle maden olur ki yüz binlerce madenden daha değerlidir.
- یاد الناس معادن هین بیار ** معدنی باشد فزون از صد هزار
- Gizli kalmış lâl ve akik madeni, yüz binlerce bakır madeninden değerlidir.
- معدن لعل و عقیق مکتنس ** بهتر است از صد هزاران کان مس
- Ey Ahmet, burada malın faydası yok. Aşkla, dertle, dumanla dolu gönül lâzım.
- احمدا اینجا ندارد مال سود ** سینه باید پر ز عشق و درد و دود
- Gönlü aydın kör gelince kapıyı kapama. Ona nasihat ver, nasihat onun hakkıdır. 2080
- اعمی روشن دل آمد در مبند ** پند او را ده که حق اوست پند
- İki üç ahmak seni inkâr etse neden acılaşırsın, sen zaten şeker madenisin.
- گر دو سه ابله ترا منکر شدند ** تلخ کی گردی چو هستی کان قند
- İki üç ahmak seni itham etse bile Hak, sana tanıklık eder” dedi.
- گر دو سه ابله ترا تهمت نهند ** حق برای تو گواهی میدهد
- (Muhammed dedi ki:) “Âlemin ikrarından fariğim. Birisine Allah tanık olursa gayrı ona ne gam!
- گفت از اقرار عالم فارغم ** آن که حق باشد گواه او را چه غم
- Yarasa, güneşi göremez. Görüyorum dese bile gördüğü güneş değildir.
- گر خفاشی را ز خورشیدی خوری است ** آن دلیل آمد که آن خورشید نیست
- Yarasaların nefretinden de anlaşılıyor ki ben ulu Allah’ın parlak bir güneşiyim. 2085
- نفرت خفاشکان باشد دلیل ** که منم خورشید تابان جلیل
- Bir gül suyuna bokböcekleri rağbet etseler bu, onun gül olmadığına delâlet eder.
- گر گلابی را جعل راغب شود ** آن دلیل ناگلابی میکند
- Kalp akça mihenk istese, mihengin mihenk oluşunda şüphe hâsıl olur.
- گر شود قلبی خریدار محک ** در محکیاش در آید نقص و شک