- Bunların yüzünden İslam dininin şöhreti Basra’yı Tebük’ü aşar. Çünkü halk, padişahlarının dinindendir.
- بگذرد این صیت از بصره و تبوک ** ز انکه الناس علی دین الملوک
- Diye düşündün, bu yüzden de hidayet isteyen körden yüz çevirdin, onun sohbetinden sıkıldın.
- زین سبب تو از ضریر مهتدی ** رو بگردانیدی و تنگ آمدی
- “Bunlar her vakit ele geçmez. Sen dostlarımızdansın, vaktin de geniş.
- که در این فرصت کم افتد این مناخ ** تو ز یارانی و وقت تو فراخ
- Bu dar vakitte işime mâni olma. Bunu sana darılarak, kızarak söylemiyorum, nasihat yollu söylüyorum” dedin. 2075
- مزدحم میگردیم در وقت تنگ ** این نصیحت میکنم نه از خشم و جنگ
- Fakat Ey Ahmet, Allah indinde bu bir tek kör, yüzlerce Kayserden, yüzlerce vezirden yeğdir.
- احمدا نزد خدا این یک ضریر ** بهتر از صد قیصر است و صد وزیر
- İnsanlar madenlerdir, sözünü hatırına getir. Öyle maden olur ki yüz binlerce madenden daha değerlidir.
- یاد الناس معادن هین بیار ** معدنی باشد فزون از صد هزار
- Gizli kalmış lâl ve akik madeni, yüz binlerce bakır madeninden değerlidir.
- معدن لعل و عقیق مکتنس ** بهتر است از صد هزاران کان مس
- Ey Ahmet, burada malın faydası yok. Aşkla, dertle, dumanla dolu gönül lâzım.
- احمدا اینجا ندارد مال سود ** سینه باید پر ز عشق و درد و دود
- Gönlü aydın kör gelince kapıyı kapama. Ona nasihat ver, nasihat onun hakkıdır. 2080
- اعمی روشن دل آمد در مبند ** پند او را ده که حق اوست پند
- İki üç ahmak seni inkâr etse neden acılaşırsın, sen zaten şeker madenisin.
- گر دو سه ابله ترا منکر شدند ** تلخ کی گردی چو هستی کان قند
- İki üç ahmak seni itham etse bile Hak, sana tanıklık eder” dedi.
- گر دو سه ابله ترا تهمت نهند ** حق برای تو گواهی میدهد
- (Muhammed dedi ki:) “Âlemin ikrarından fariğim. Birisine Allah tanık olursa gayrı ona ne gam!
- گفت از اقرار عالم فارغم ** آن که حق باشد گواه او را چه غم
- Yarasa, güneşi göremez. Görüyorum dese bile gördüğü güneş değildir.
- گر خفاشی را ز خورشیدی خوری است ** آن دلیل آمد که آن خورشید نیست
- Yarasaların nefretinden de anlaşılıyor ki ben ulu Allah’ın parlak bir güneşiyim. 2085
- نفرت خفاشکان باشد دلیل ** که منم خورشید تابان جلیل
- Bir gül suyuna bokböcekleri rağbet etseler bu, onun gül olmadığına delâlet eder.
- گر گلابی را جعل راغب شود ** آن دلیل ناگلابی میکند
- Kalp akça mihenk istese, mihengin mihenk oluşunda şüphe hâsıl olur.
- گر شود قلبی خریدار محک ** در محکیاش در آید نقص و شک
- Bil ki hırsız geceyi ister, gündüzü değil. Ben gece değilim, cihanda parıldayan gündüzüm.
- دزد شب خواهد نه روز این را بدان ** شب نیام روزم که تابم در جهان
- Bey ayırıcıyım. Benden bir saman çöpü bile geçmesin diye kalbur gibi her şeyi eler, ayırt ederim.
- فارقم فاروقم و غلبیروار ** تا که کاه از من نمییابد گذار
- Bunların nakışlardan, suretlerden ibaret olduğunu, onlarınsa can bulunduğunu göstermek üzere unu, kepekten ayırırım. 2090
- آرد را پیدا کنم من از سبوس ** تا نمایم کاین نقوش است آن نفوس
- Ben, dünyada Allah terazisiyim. Hafif olan her şeyi ağırdan tefrik eder, gösteririm.
- من چو میزان خدایم در جهان ** وانمایم هر سبک را از گران
- Öküz, elbette bir buzağıyı Allah tanır. Eşek müşteri olup bir şey alsa, elbette ham kavun alır.
- گاو را داند خدا گوسالهای ** خر خریداری و در خور کالهای
- Ben öküz değilim ki, beni buzağı satın alsın. Ben, diken değilim ki beni deve yesin!
- من نه گاوم تا که گوسالهم خرد ** من نه خارم کاشتری از من چرد
- O, bana cevrettim sanır, hâlbuki hakikatte âdeta aynamı siler, cilâlar.”
- او گمان دارد که با من جور کرد ** بلکه از آیینهی من روفت گرد
- Bir delinin Calinus’a yaltaklanması, Calinus’un bundan korkması
- تملق کردن دیوانه جالینوس را و ترسیدن جالینوس
- Calinus, eshabına “Bana filân ilâcı verin” dedi. 2095
- گفت جالینوس با اصحاب خود ** مر مرا تا آن فلان دارو دهد
- İçlerinden birisi dedi ki: “Ey her fenni bilen üstat, bu ilâcı delilik için verirler.
- پس بدو گفت آن یکی ای ذو فنون ** این دوا خواهند از بهر جنون