English    Türkçe    فارسی   

2
2075-2099

  • Bu dar vakitte işime mâni olma. Bunu sana darılarak, kızarak söylemiyorum, nasihat yollu söylüyorum” dedin. 2075
  • مزدحم می‏گردیم در وقت تنگ ** این نصیحت می‏کنم نه از خشم و جنگ‏
  • Fakat Ey Ahmet, Allah indinde bu bir tek kör, yüzlerce Kayserden, yüzlerce vezirden yeğdir.
  • احمدا نزد خدا این یک ضریر ** بهتر از صد قیصر است و صد وزیر
  • İnsanlar madenlerdir, sözünü hatırına getir. Öyle maden olur ki yüz binlerce madenden daha değerlidir.
  • یاد الناس معادن هین بیار ** معدنی باشد فزون از صد هزار
  • Gizli kalmış lâl ve akik madeni, yüz binlerce bakır madeninden değerlidir.
  • معدن لعل و عقیق مکتنس ** بهتر است از صد هزاران کان مس‏
  • Ey Ahmet, burada malın faydası yok. Aşkla, dertle, dumanla dolu gönül lâzım.
  • احمدا اینجا ندارد مال سود ** سینه باید پر ز عشق و درد و دود
  • Gönlü aydın kör gelince kapıyı kapama. Ona nasihat ver, nasihat onun hakkıdır. 2080
  • اعمی روشن دل آمد در مبند ** پند او را ده که حق اوست پند
  • İki üç ahmak seni inkâr etse neden acılaşırsın, sen zaten şeker madenisin.
  • گر دو سه ابله ترا منکر شدند ** تلخ کی گردی چو هستی کان قند
  • İki üç ahmak seni itham etse bile Hak, sana tanıklık eder” dedi.
  • گر دو سه ابله ترا تهمت نهند ** حق برای تو گواهی می‏دهد
  • (Muhammed dedi ki:) “Âlemin ikrarından fariğim. Birisine Allah tanık olursa gayrı ona ne gam!
  • گفت از اقرار عالم فارغم ** آن که حق باشد گواه او را چه غم‏
  • Yarasa, güneşi göremez. Görüyorum dese bile gördüğü güneş değildir.
  • گر خفاشی را ز خورشیدی خوری است ** آن دلیل آمد که آن خورشید نیست‏
  • Yarasaların nefretinden de anlaşılıyor ki ben ulu Allah’ın parlak bir güneşiyim. 2085
  • نفرت خفاشکان باشد دلیل ** که منم خورشید تابان جلیل‏
  • Bir gül suyuna bokböcekleri rağbet etseler bu, onun gül olmadığına delâlet eder.
  • گر گلابی را جعل راغب شود ** آن دلیل ناگلابی می‏کند
  • Kalp akça mihenk istese, mihengin mihenk oluşunda şüphe hâsıl olur.
  • گر شود قلبی خریدار محک ** در محکی‏اش در آید نقص و شک‏
  • Bil ki hırsız geceyi ister, gündüzü değil. Ben gece değilim, cihanda parıldayan gündüzüm.
  • دزد شب خواهد نه روز این را بدان ** شب نی‏ام روزم که تابم در جهان‏
  • Bey ayırıcıyım. Benden bir saman çöpü bile geçmesin diye kalbur gibi her şeyi eler, ayırt ederim.
  • فارقم فاروقم و غلبیروار ** تا که کاه از من نمی‏یابد گذار
  • Bunların nakışlardan, suretlerden ibaret olduğunu, onlarınsa can bulunduğunu göstermek üzere unu, kepekten ayırırım. 2090
  • آرد را پیدا کنم من از سبوس ** تا نمایم کاین نقوش است آن نفوس‏
  • Ben, dünyada Allah terazisiyim. Hafif olan her şeyi ağırdan tefrik eder, gösteririm.
  • من چو میزان خدایم در جهان ** وانمایم هر سبک را از گران‏
  • Öküz, elbette bir buzağıyı Allah tanır. Eşek müşteri olup bir şey alsa, elbette ham kavun alır.
  • گاو را داند خدا گوساله‏ای ** خر خریداری و در خور کاله‏ای‏
  • Ben öküz değilim ki, beni buzağı satın alsın. Ben, diken değilim ki beni deve yesin!
  • من نه گاوم تا که گوساله‏م خرد ** من نه خارم کاشتری از من چرد
  • O, bana cevrettim sanır, hâlbuki hakikatte âdeta aynamı siler, cilâlar.”
  • او گمان دارد که با من جور کرد ** بلکه از آیینه‏ی من روفت گرد
  • Bir delinin Calinus’a yaltaklanması, Calinus’un bundan korkması
  • تملق کردن دیوانه جالینوس را و ترسیدن جالینوس‏
  • Calinus, eshabına “Bana filân ilâcı verin” dedi. 2095
  • گفت جالینوس با اصحاب خود ** مر مرا تا آن فلان دارو دهد
  • İçlerinden birisi dedi ki: “Ey her fenni bilen üstat, bu ilâcı delilik için verirler.
  • پس بدو گفت آن یکی ای ذو فنون ** این دوا خواهند از بهر جنون‏
  • Delilikse, senin aklından uzak. Bu sözü bir daha söyleme!” Calinus, Bana bir deli baktı.
  • دور از عقل تو این دیگر مگو ** گفت در من کرد یک دیوانه رو
  • Bir müddet güzelce yüzümü seyretti. Bana göz kırptı; sonra yenimi yakamı yırttı.
  • ساعتی در روی من خوش بنگرید ** چشمکم زد آستین من درید
  • Eğer benim, onunla bir münasebetim olmasaydı o çirkin suratlı nasıl olur da bana yüz çevirirdi?
  • گر نه جنسیت بدی در من از او ** کی رخ آوردی به من آن زشت رو