English    Türkçe    فارسی   

2
2103-2127

  • Bir hakîm dedi ki: “Yazıda bir kargayla bir leyleğin beraberce koşup uçmakta olduğunu gördüm.
  • آن حکیمی گفت دیدم هم تکی ** در بیابان زاغ را با لکلکی‏
  • Hayret ettim, bakalım aralarındaki kadr-i müştereke ait emare bulabilir miyim, diye hallerini araştırmaya koyuldum.
  • در عجب ماندم بجستم حالشان ** تا چه قدر مشترک یابم نشان‏
  • Hayretle yanlarına yaklaşınca gördüm ki ikisi de topal!” 2105
  • چون شدم نزدیک، من حیران و دنگ ** خود بدیدم هر دوان بودند لنگ‏
  • Hele Arşa mensup bir doğanla ferşin malı olan bir yarasa nasıl olur da beraber bulunur?
  • خاصه شهبازی که او عرشی بود ** با یکی جغدی که او فرشی بود
  • Biri İlliyîn’in güneşi, öbürü Siccîn’in yarasası.
  • آن یکی خورشید علیین بود ** وین دگر خفاش کز سجین بود
  • Biri her ayıptan arınmış tertemiz bir nur, öbürü her kapının dilencisi bir kör.
  • آن یکی نوری ز هر عیبی بری ** وین یکی کوری گدای هر دری‏
  • Biri Pervin burcuna ziya veren bir ay, öbürü fışkıda debelenen bir kurt.
  • آن یکی ماهی که بر پروین زند ** وین یکی کرمی که در سرگین زید
  • Biri Yusuf yüzlü, İsa nefesli, öbürü bir kurt yahut çıngıraklı bir eşek. 2110
  • آن یکی یوسف رخی عیسی نفس ** وین یکی گرگی و یا خر با جرس‏
  • Biri Lâmekân âleminde uçmakta, öbürü köpekler gibi samanlıkta kalakalmış!
  • آن یکی پران شده در لا مکان ** وین یکی در کاهدان همچون سگان‏
  • Gül, hâl diliyle bokböceğine şu sözleri söyleyip durmaktadır: “Ey koltuğu kokmuş,
  • با زبان معنوی گل با جعل ** این همی‏گوید که ای گنده بغل‏
  • Gül bahçesinden kaçıyorsun ama bu nefretin gülistanın kemaline delâlet eder.
  • گر گریزانی ز گلشن بی‏گمان ** هست آن نفرت کمال گلستان‏
  • Benim gayretim, senin başına dikilmiş bir yasakçıdır. Ey bayağı mahlûk, buradan uzak ol.” Gül bokböceğine şöyle bağırmaktadır:
  • غیرت من بر سر تو دور باش ** می‏زند کای خس از اینجا دور باش‏
  • “Ey aşağılık mahlûk, sen benimle ihtilât edersen benim madenimdesin diye bir şüphe hasıl olabilir. 2115
  • ور بیامیزی تو با من ای دنی ** این گمان آید که از کان منی‏
  • Bülbüllere çayır, çimen yaraşır. Bokböceğine vatan da pisliktir.
  • بلبلان را جای می‏زیبد چمن ** مر جعل را در چمین خوشتر وطن‏
  • Tanrı, beni pislikten murdarlıktan arıttı. Başıma bir murdarı dikmesi lâyık mıdır?
  • حق مرا چون از پلیدی پاک داشت ** چون سزد بر من پلیدی را گماشت‏
  • Benim de bir damarım onlardandı, fakat Tanrı o damarı kesip attı. Artık o kötü damar bana nasıl hükmedebilir?
  • یک رگم ز ایشان بد و آن را برید ** در من آن بد رگ کجا خواهد رسید
  • Âdem’in bir nişanı ezelde şuydu: Melekler, ona secdeye lâyık olduğu için baş indirdiler, secde ettiler.
  • یک نشان آدم آن بود از ازل ** که ملایک سر نهندش از محل‏
  • Başka bir nişanı da İblis’in “Şah ve ulu benim” diye baş indirmemesiydi. 2120
  • یک نشان دیگر آن که آن بلیس ** ننهدش سر که منم شاه و رئیس‏
  • Fakat İblis de Âdem’e secde etmiş olsaydı Âdem, Âdem olmazdı, başka birisi olurdu.
  • پس اگر ابلیس هم ساجد شدی ** او نبودی آدم او غیری بدی‏
  • Her meleğin ona secde etmesi, Âdem’in Âdemliğine delil olduğu gibi o düşmanın, İblis’in inadı da bir delildir.
  • هم سجود هر ملک میزان اوست ** هم جحود آن عدو برهان اوست‏
  • Meleğin ikrarı, ona bir şahit olduğu gibi o köpeğin inkârı da bir şahittir”
  • هم گواه اوست اقرار ملک ** هم گواه اوست کفران سگک‏
  • O aldanmış kişinin, ayının vefasına güvenmesi
  • تتمه اعتماد آن مغرور بر تملق خرس‏
  • Adam uyudu, ayı sinek kovalamaktaydı. Sinek, kovulunca kalktı, fakat inadına gene kalktığı yere gelip kondu.
  • شخص خفت و خرس می‏راندش مگس ** وز ستیز آمد مگس زو باز پس‏
  • Ayı, o gencin yüzünden kaç kere sineği kovdu. Fakat sinek gene derhal kalktığı yere gelip konmaktaydı. 2125
  • چند بارش راند از روی جوان ** آن مگس زو باز می‏آمد دوان‏
  • Ayı, sineğe kızıp, gitti dağdan kocaman bir taş yakalayıp getirdi.
  • خشمگین شد با مگس خرس و برفت ** بر گرفت از کوه سنگی سخت زفت‏
  • Sineğin gene uyuyan adamın suratına konmuş olduğunu görünce,
  • سنگ آورد و مگس را دید باز ** بر رخ خفته گرفته جای ساز