English    Türkçe    فارسی   

2
2118-2142

  • Benim de bir damarım onlardandı, fakat Tanrı o damarı kesip attı. Artık o kötü damar bana nasıl hükmedebilir?
  • یک رگم ز ایشان بد و آن را برید ** در من آن بد رگ کجا خواهد رسید
  • Âdem’in bir nişanı ezelde şuydu: Melekler, ona secdeye lâyık olduğu için baş indirdiler, secde ettiler.
  • یک نشان آدم آن بود از ازل ** که ملایک سر نهندش از محل‏
  • Başka bir nişanı da İblis’in “Şah ve ulu benim” diye baş indirmemesiydi. 2120
  • یک نشان دیگر آن که آن بلیس ** ننهدش سر که منم شاه و رئیس‏
  • Fakat İblis de Âdem’e secde etmiş olsaydı Âdem, Âdem olmazdı, başka birisi olurdu.
  • پس اگر ابلیس هم ساجد شدی ** او نبودی آدم او غیری بدی‏
  • Her meleğin ona secde etmesi, Âdem’in Âdemliğine delil olduğu gibi o düşmanın, İblis’in inadı da bir delildir.
  • هم سجود هر ملک میزان اوست ** هم جحود آن عدو برهان اوست‏
  • Meleğin ikrarı, ona bir şahit olduğu gibi o köpeğin inkârı da bir şahittir”
  • هم گواه اوست اقرار ملک ** هم گواه اوست کفران سگک‏
  • O aldanmış kişinin, ayının vefasına güvenmesi
  • تتمه اعتماد آن مغرور بر تملق خرس‏
  • Adam uyudu, ayı sinek kovalamaktaydı. Sinek, kovulunca kalktı, fakat inadına gene kalktığı yere gelip kondu.
  • شخص خفت و خرس می‏راندش مگس ** وز ستیز آمد مگس زو باز پس‏
  • Ayı, o gencin yüzünden kaç kere sineği kovdu. Fakat sinek gene derhal kalktığı yere gelip konmaktaydı. 2125
  • چند بارش راند از روی جوان ** آن مگس زو باز می‏آمد دوان‏
  • Ayı, sineğe kızıp, gitti dağdan kocaman bir taş yakalayıp getirdi.
  • خشمگین شد با مگس خرس و برفت ** بر گرفت از کوه سنگی سخت زفت‏
  • Sineğin gene uyuyan adamın suratına konmuş olduğunu görünce,
  • سنگ آورد و مگس را دید باز ** بر رخ خفته گرفته جای ساز
  • O koca değirmen taşını alıp, sineği ezmek için adamın suratına fırlattı.
  • بر گرفت آن آسیا سنگ و بزد ** بر مگس تا آن مگس واپس خزد
  • Taş, uyuyan adamın suratını paramparça etti. Bu mesele de bütün âleme yayıldı;
  • سنگ روی خفته را خشخاش کرد ** این مثل بر جمله عالم فاش کرد
  • Aptalın sevgisi şüphesiz ayının sevgidir. Kini sevgidir, sevgisi kin. 2130
  • مهر ابله مهر خرس آمد یقین ** کین او مهر است و مهر اوست کین‏
  • Ahdi gevşek, zayıf ve bozuk.. sözü büyük, vefası artık.
  • عهد او سست است و ویران و ضعیف ** گفت او زفت و وفای او نحیف‏
  • Ant içse bile inanma. Eğri sözlü adam andını da bozar.
  • گر خورد سوگند هم باور مکن ** بشکند سوگند، مرد کژ سخن‏
  • Mademki yeminsiz sözü yalan. Hilesine yeminine de inanma.
  • چون که بی‏سوگند گفتش بد دروغ ** تو میفت از مکر و سوگندش به دوغ‏
  • Onun nefsi beydir, aklı esir.. farz et ki yüz binlerce defa Mushaf’a yemin etmiş olsun!
  • نفس او میر است و عقل او اسیر ** صد هزاران مصحفش خود خورده‏گیر
  • Mademki yeminsiz ahdi bozuyor, yemin etse onu da bozar. 2135
  • چون که بی‏سوگند پیمان بشکند ** گر خورد سوگند هم آن بشکند
  • Çünkü nefsi, ağır yeminle bağlanan nefis, bundan daha ziyade daralır, perişan olur.
  • ز آن که نفس آشفته‏تر گردد از آن ** که کنی بندش به سوگند گران‏
  • Bu, bir esirin hâkimi bağlanmasına benzer. Hâkim o bağı koparır, o bağdan kurtulur.
  • چون اسیری بند بر حاکم نهد ** حاکم آن را بر درد بیرون جهد
  • Kızgınlıkla o bağı, kölesinin kafasına fırlatıp atar. Nefis de o yemini, kendisine esir olan adamın suratına vurur.
  • بر سرش کوبد ز خشم آن بند را ** می‏زند بر روی او سوگند را
  • Sen onun “Ahitlerinize vefa edin” hükmünden el yıka. “ Yeminlerinizi koruyun, ahitlerinizde durun” hükmünü ona söyleme.
  • تو ز اوفوا بالعقودش دست شو ** احفظوا أیمانکم با او مگو
  • Kiminle ahdettiğini bilen tenini iplik haline kor, o ahdin etrafında dolanır, o ahdi örer durur. 2140
  • و آن که حق را ساخت در پیمان سند ** تن کند چون تار و گرد او تند
  • Mustafa Aleyhisselâm’ın bir hasta sahabenin hatırını sormaya gitmesi, hasta halini, hatırını sormasının faydası
  • رفتن مصطفی علیه السلام به عیادت صحابی و بیان فایده عیادت‏
  • Sahabeden biri hastalandı, o hastalık yüzünden zayıfladı, iplik gibi inceldi.
  • از صحابه خواجه‏ای بیمار شد ** و اندر آن بیماریش چون تار شد
  • Mustafa halini, hatırını sormaya geldi. Çünkü Peygamber’in huyu tamamıyla lütuf ve keremden ibaretti.
  • مصطفی آمد عیادت سوی او ** چون همه لطف و کرم بد خوی او