English    Türkçe    فارسی   

2
2173-2197

  • Sofi gidince öbür iki arkadaşıyla yalnız kaldı.
  • گفت صوفی را برو سوی وثاق ** یک گلیم آور برای این رفاق‏
  • Sofiye “Eve git, bu arkadaşlar için bir kilim getir” dedi. Fakîhe “Sen fakîhsin, bu da ünlü bir şerif.
  • رفت صوفی گفت خلوت با دو یار ** تو فقیهی وین شریف نامدار
  • Biz, senin fetvanla ekmek yemekte, senin bilgi kanadında uçmaktayız. 2175
  • ما به فتوی تو نانی می‏خوریم ** ما به پر دانش تو می‏پریم‏
  • Bu da bizim şehzademiz, sultanımız. Seyit ve Mustafa’nın soyundan, sopundan.
  • وین دگر شه زاده و سلطان ماست ** سید است از خاندان مصطفاست‏
  • Bu pisboğaz, bu hasis sofi kim oluyor ki sizin gibi padişahlarla düşüp kalkıyor.
  • کیست آن صوفی شکم خوار خسیس ** تا بود با چون شما شاهان جلیس‏
  • Gelince onu savın gitsin. Siz de tam bir hafta benim bahçemde, çayır çimenliğimde kalın.
  • چون بیاید مر و را پنبه کنید ** هفته‏ای بر باغ و راغ من زنید
  • Hatta bağ da nedir ki? Canim bile sizin. Siz benim sağ gözüm mesabesindesiniz” dedi.
  • باغ چه بود جان من آن شماست ** ای شما بوده مرا چون چشم راست‏
  • Onları vesveselendirip kandırdı. Ah, arkadaştan ayrılmamak gerek. 2180
  • وسوسه کرد و مر ایشان را فریفت ** آه کز یاران نمی‏باید شکیفت‏
  • Sofi gelince onu savdılar. Bu sefer bahçıvan, koca bir sopayla ardından seğirtti.
  • چون به ره کردند صوفی را و رفت ** خصم شد اندر پیش با چوب زفت‏
  • Dedi ki: “Ey köpek sofi, demek sen cüret edip benim bağıma giriyorsun ha!
  • گفت ای سگ صوفیی باشد که تیز ** اندر آیی باغ ما تو از ستیز
  • Sana bu hususta Cüneyt mi yol gösterdi, Bayezid mi? Bu sana hangi şeyhin, hangi pirinden kaldı?
  • این جنیدت ره نمود و بایزید ** از کدامین شیخ و پیرت این رسید
  • Sofiyi yalnız bulunca bir iyice dövdü, âdeta yarı canlı bir hale koydu, başını yardı.
  • کوفت صوفی را چو تنها یافتش ** نیم کشتش کرد و سر بشکافتش‏
  • Sofi “benim nöbetim geçti. Fakat arkadaşlar, bir iyice sıranızı gözetin. 2185
  • گفت صوفی آن من بگذشت لیک ** ای رفیقان پاس خود دارید نیک‏
  • Beni ağyar bildiniz. Fakat bilin ki bu kaltabandan daha ağyar değilim.
  • مر مرا اغیار دانستید هان ** نیستم اغیارتر زین قلتبان‏
  • Benim yediğimi siz de yiyeceksiniz. Bu çeşit şerbet, her aşağılık kişiye lâyıktır.
  • این چه من خوردم شما را خوردنی است ** وین چنین شربت جزای هر دنی است‏
  • Bu âlem dağdır, senin sözlerin, yine ses vererek sana gelir” dedi.
  • این جهان کوه است و گفت‏وگوی تو ** از صدا هم باز آید سوی تو
  • Bahçıvan sofiden kurtulunca yine o çeşit bir bahane kurdu.
  • چون ز صوفی گشت فارغ باغبان ** یک بهانه کرد ز آن پس جنس آن‏
  • Şerife “Ey şerif, eve git de kuşluk öğünü için, yufka ekmeği pişirmiştim, 2190
  • کای شریف من برو سوی وثاق ** که ز بهر چاشت پختم من رقاق‏
  • Evin kapısını vur.K aymaz’a söyle, o yufka ekmeğiyle kazı getirsin” dedi.
  • بر در خانه بگو قیماز را ** تا بیارد آن رقاق و قاز را
  • Şerif gidince, fakîhe dedi ki: “Ey işi yerinde, güneş görmüş her şeyi anlar bilir adam, den fakihsin, bu meydanda.
  • چون به ره کردش بگفت ای تیز بین ** تو فقیهی ظاهر است این و یقین‏
  • O şerif, manasız bir iddiada bulunuyor. Anasının ne iş ettiğini kim bilir ki?
  • او شریفی می‏کند دعوی سرد ** مادر او را که داند تا که کرد
  • Karıya ve karı işine gönül bağlıyor, hem kadınlar nâkıs akıllıdır diyor, hem de onlara itimat edemiyorsunuz.
  • بر زن و بر فعل زن دل می‏نهید ** عقل ناقص و آن گهانی اعتماد
  • Zamanede nice ahmaklar, Ali’ye Peygambere nispet iddia ederler.” 2195
  • خویشتن را بر علی و بر نبی ** بسته است اندر زمانه بس غبی‏
  • Zinadan ve zina edicilerden olan herkes, Tanrı mensupları için işte bu zanda bulunur.
  • هر که باشد از زنا و زانیان ** این برد ظن در حق ربانیان‏
  • Dönen ve bu yüzden başı dönmüş olan kişi elbette evi de kendisi gibi döner görür.
  • هر که بر گردد سرش از چرخها ** همچو خود گردنده بیند خانه را