English    Türkçe    فارسی   

2
2192-2216

  • Şerif gidince, fakîhe dedi ki: “Ey işi yerinde, güneş görmüş her şeyi anlar bilir adam, den fakihsin, bu meydanda.
  • چون به ره کردش بگفت ای تیز بین ** تو فقیهی ظاهر است این و یقین‏
  • O şerif, manasız bir iddiada bulunuyor. Anasının ne iş ettiğini kim bilir ki?
  • او شریفی می‏کند دعوی سرد ** مادر او را که داند تا که کرد
  • Karıya ve karı işine gönül bağlıyor, hem kadınlar nâkıs akıllıdır diyor, hem de onlara itimat edemiyorsunuz.
  • بر زن و بر فعل زن دل می‏نهید ** عقل ناقص و آن گهانی اعتماد
  • Zamanede nice ahmaklar, Ali’ye Peygambere nispet iddia ederler.” 2195
  • خویشتن را بر علی و بر نبی ** بسته است اندر زمانه بس غبی‏
  • Zinadan ve zina edicilerden olan herkes, Tanrı mensupları için işte bu zanda bulunur.
  • هر که باشد از زنا و زانیان ** این برد ظن در حق ربانیان‏
  • Dönen ve bu yüzden başı dönmüş olan kişi elbette evi de kendisi gibi döner görür.
  • هر که بر گردد سرش از چرخها ** همچو خود گردنده بیند خانه را
  • O edepsiz bahçıvanın söylediği sözler, kendi haliydi. Evlâdı Resulden o işler, uzaktır.
  • آن چه گفت آن باغبان بو الفضول ** حال او بد، دور از اولاد رسول‏
  • O bahçıvan mürtetlerin dölü olmasaydı Peygamber hanedanı hakkında böyle söyler miydi?
  • گر نبودی او نتیجه مرتدان ** کی چنین گفتی برای خاندان‏
  • Afsunlar okudu, fakîh de bunları dinledi. Bunun üzerine o sitemkâr fakîh şerifin ardından gidip, 2200
  • خواند افسونها شنید آن را فقیه ** در پیش رفت آن ستمکار سفیه‏
  • “Ey eşek, bu bağa seni kim davet etti? Hırsızlık sana Peygamberden mi miras kaldı?
  • گفت ای خر اندر این باغت که خواند ** دزدی از پیغمبرت میراث ماند
  • Aslan yavrusu, aslana benzer, sen söyle bakayım, Peygambere ne yüzden benziyorsun?” dedi.
  • شیر را بچه همی‏ماند بدو ** تو به پیغمبر به چه مانی بگو
  • O zalim herif, şerife, Haricî Âl-i Yâsîn’e ne yaparsa onu yaptı.
  • با شریف آن کرد مرد ملتجی ** که کند با آل یاسین خارجی‏
  • Hatta şeytan ve gul, Âl-i Resul’e Yezid ve Şimir gibi nasıl kin tutarlarsa o da öyle kin tuttu, öcünü aldı.
  • تا چه کین دارند دایم دیو و غول ** چون یزید و شمر با آل رسول‏
  • Şerif, o zâlimin zulmünden harap oldu, fakîhe “Ben sudan çıktım. 2205
  • شد شریف از زخم آن ظالم خراب ** با فقیه او گفت ما جستیم از آب‏
  • Ayağını tetik bas, şimdi yapayalnız kaldın. Davula benze, boyuna karnına tokmak ye!
  • پای دار اکنون که ماندی فرد و کم ** چون دهل شو زخم می‏خور بر شکم‏
  • Şerifliğimi bir tarafa bırak. Hatta tut ki arkadaşlığa da lâyık değilim, fakat sana karşı bu çeşit bir zalimden de aşağı değilim ya” dedi.
  • گر شریف و لایق و هم دم نی‏ام ** از چنین ظالم تو را من کم نی‏ام‏
  • Bahçıvan ondan da kurtulup fakîhe geldi ve dedi ki: “Ey fakîh! Ne fakîhi, ey her sefih kişinin bile arlandığı herif!
  • شد از او فارغ بیامد کای فقیه ** چه فقیهی ای تو ننگ هر سفیه‏
  • Ey eli kesilecise, bağlara gir de, caiz midir? Emir var mı bile deme. Fetvan bu mu senin?
  • فتوی‏ات این است ای ببریده دست ** کاندر آیی و نگویی امر هست‏
  • Böyle bir ruhsatı Vasît’temi okudun? Yoksa bu mesele Muhit’te mi var?” 2210
  • این چنین رخصت بخواندی در وسیط ** یا بدست این مسئله اندر محیط
  • Fakîh “Vur, vur, hakkın var. Fırsat ele geçti. Dostlardan ayrılanın lâyığı budur” dedi.
  • گفت حق استت بزن دستت رسید ** این سزای آن که از یاران برید
  • Hastanın ve Peygamber Sallâllahü Aleyhi Ve Sellem’in hasta sahabeyi dolaşıp hatırını sorması hikâyesine dönüş
  • رجعت به قصه مریض و عیادت پیغامبر علیه السلام‏
  • Hastanın hatırını soruş, dostluğu, birliği temin etmek içindir. Bu birlik, bu dostluk da yüz türlü sevgi doğurur.
  • این عیادت از برای این صله است ** وین صله از صد محبت حامله است‏
  • Naziri olmayan Peygamber, hastayı dolaşmaya, hatırını sormaya gidince o sahabeyi ölüm halinde gördü.
  • در عیادت شد رسول بی‏ندید ** آن صحابی را به حال نزع دید
  • Velilerin huzurundan uzaklaşırsan hakikatte Tanrı’dan uzaklaşırsın.
  • چون شوی دور از حضور اولیا ** در حقیقت گشته‏ای دور از خدا
  • Yoldaşlardan ayrılmanın sonu bile gam olursa padişahlardan ayrılık nasıl olur da ondan daha aşağı olur. 2215
  • چون نتیجه هجر همراهان غم است ** کی فراق روی شاهان ز آن کم است‏
  • Her an durma, padişahların gölgesini ara bul ki o gölgede güneşten de iyi bir hale gelesin.
  • سایه شاهان طلب هر دم شتاب ** تا شوی ز آن سایه بهتر ز آفتاب‏