- Tanrı, “Sefer esnasında nereye varırsan önce bir er araman gerek” dedi.
- گفت حق اندر سفر هر جا روی ** باید اول طالب مردی شوی
- Hazine elde etmeye çalış, çünkü kâr, zarar, işin ardından gelir, sen bunları feri bil.
- قصد گنجی کن که این سود و زیان ** در تبع آید تو آن را فرع دان
- Biri buğday elde etmek için ekin ekerse sonunda saman da elde eder.
- هر که کارد قصد گندم باشدش ** کاه خود اندر تبع میآیدش
- Fakat saman ekersen buğday elde edemezsin ki. İnsanların gözbebeği olan insanı ara, insanların gözbebeği olan insanı, insanların gözbebeğini!
- که بکاری بر نیاید گندمی ** مردمی جو مردمی جو مردمی
- Hac zamanı gelince Kâbe’yi ziyaret etmeye niyetlen. Oraya vardın mı Mekke’yi de görürsün. 2225
- قصد کعبه کن چو وقت حج بود ** چون که رفتی مکه هم دیده شود
- Miraçtan maksat dostu görmekti. Bu arada Arş da görüldü, melekler de.
- قصد در معراج دید دوست بود ** در تبع عرش و ملایک هم نمود
- Yeni bir mürit günün birinde bir ev yaptırdı. Pir gelip evini gördü.
- خانهی نو ساخت روزی نو مرید ** پیر آمد خانهی او را بدید
- Şeyh, o yeni müridini, o iyi düşünceli kişiyi imtihan etmek maksadıyla dedi ki:
- گفت شیخ آن نو مرید خویش را ** امتحان کرد آن نکو اندیش را
- “Yoldaş, eve niçin pencere açtın?” O da şöyle cevap verdi: “Işık gelsin diye”
- روزن از بهر چه کردی ای رفیق ** گفت تا نور اندر آید زین طریق
- Şeyh “O feridir. Şunu niyaz etmek gerek: Bu pencereden ezanı duyasın” dedi. 2230
- گفت آن فرع است این باید نیاز ** تا از این ره بشنوی بانگ نماز
- Bayezid, seferde vaktin Hızır’ı olan kişiyi bulmak için uğraşmakta, böyle bir er araştırmaktaydı.
- بایزید اندر سفر جستی بسی ** تا بیابد خضر وقت خود کسی
- Vücudu hilâl gibi incelmiş bir pir gördü; onda erlerin halini, kalini buldu.
- دید پیری با قدی همچون هلال ** دید در وی فر و گفتار رجال
- Pirin gözü görmüyordu, fakat gönlü güneş gibiydi. Âdeta rüyasında Hindistan’ı görmüş bir file benziyordu
- دیده نابینا و دل چون آفتاب ** همچو پیلی دیده هندستان به خواب
- Gözünü yummuş, uyumakta. Fakat yüzlerce zevk ve neşe âlemi görmekte. Gözünü açarsa nasıl olurda görmez? Şaşılacak şey!
- چشم بسته خفته بیند صد طرب ** چون گشاید آن نبیند ای عجب
- Rüya deyince şaşılacak şeyler açığa çıkar. Gönül uykuda pencere kesilir. 2235
- بس عجب در خواب روشن میشود ** دل درون خواب روزن میشود
- Uyanık olduğu halde güzel rüya gören âriftir. Sen onun bastığı toprağı gözüne sürme gibi çek.
- آن که بیدار است و بیند خواب خوش ** عارف است او خاک او در دیده کش
- Bayezid o pirin huzuruna varıp oturdu, halini sordu; onun hem fakir, hem de aile efradı çok olduğunu anladı.
- پیش او بنشست و میپرسید حال ** یافتش درویش و هم صاحب عیال
- Pir, “Ey bayezid nereye gidiyorsun gurbet pılı pırtısını nereye kadar çekip sürüyeceksin” dedi.
- گفت عزم تو کجا ای بایزید ** رخت غربت را کجا خواهی کشید
- Bayezid “ Hac mevsimi Kâbe’ye gidiyorum” diye cevap verdi. Pir dedi ki: “Yol masrafı olarak yanında ne var?”
- گفت قصد کعبه دارم از پگه ** گفت هین با خود چه داری زاد ره
- Bayezid “ İki yüz dirhem gümüşüm var. Ridamın ucuna sımsıkı bağladım işte.” deyince, 2240
- گفت دارم از درم نقره دویست ** نک ببسته سخت در گوشهی ردی است
- Pir, “Etrafımda yedi kere tavaf et. Bu tavafı hac tavafından daha makbul bil.
- گفت طوفی کن به گردم هفت بار ** وین نکوتر از طواف حج شمار
- O dirhemleri de, ey cömert kişi, bana ver. Bil ki hac ettin muradın hâsıl oldu.
- و آن درمها پیش من نهای جواد ** دان که حج کردی و حاصل شد مراد
- Umre ettin ebedi ömre nail oldun, sâf bir hale geldin, Safa’ya koştun, Saiy erkânını yerine getirdin.
- عمره کردی عمر باقی یافتی ** صاف گشتی بر صفا بشتافتی
- Canının gördüğü Hak hakkı için ki o, beni kendi evinden daha üstün, daha makbul etmiştir;
- حق آن حقی که جانت دیده است ** که مرا بر بیت خود بگزیده است
- Kâbe her ne kadar onun lütuf ve ihsan evidir ama benim vücudum da onun sır evi. 2245
- کعبه هر چندی که خانهی بر اوست ** خلقت من نیز خانهی سر اوست