English    Türkçe    فارسی   

2
2271-2295

  • Peygamber, “ Onunla da meşverette bulun, fakat ne derse onun zıddını yap, ona aykırı yola git” dedi.
  • گفت با او مشورت کن و انچه گفت ** تو خلاف آن کن و در راه افت‏
  • Nefsini kadın bil, hatta kadından da beter. Çünkü kadın cüzüdür, nefsinse şerrin küllü!
  • نفس خود را زن شناس از زن بتر ** ز انکه زن جزوی است نفست کل شر
  • Nefsinle meşveret edersen o aşağılığın dediğine uyma, aksini yap;
  • مشورت با نفس خود گر می‏کنی ** هر چه گوید کن خلاف آن دنی‏
  • Hatta sana namaz kıl, oruç tut diye emretse bile, nefis hilecidir, o emriyle bile sana bir hile kuracaktır.
  • گر نماز و روزه می‏فرمایدت ** نفس مکار است مکری زایدت‏
  • Yapacağın işte nefsinle meşveret etmek ve ne derse aksini yapmak kemaldir. 2275
  • مشورت با نفس خویش اندر فعال ** هر چه گوید عکس آن باشد کمال‏
  • Onunla başa çıkamaz, onun inadına karşı koyamazsın. Yürü, bir dost kazan, onunla uzlaş!
  • بر نیایی با وی و استیز او ** رو بر یاری بگیر آمیز او
  • Akıl, başka bir akıldan kuvvet bulur. Şeker kamışı, şeker kamışından kemal kazanır.
  • عقل قوت گیرد از عقل دگر ** نی شکر کامل شود از نیشکر
  • Ben, nefsimin hilesinden neler gördüm neler. Sihriyle akıl ve temyizi bile giderir!
  • من ز مکر نفس دیدم چیزها ** کاو برد از سحر خود تمییزها
  • Sana yeniden yeniye vaatlerde bulunur da binlerce kere bozar.
  • وعده‏ها بدهد ترا تازه به دست ** که هزاران بار آنها را شکست‏
  • Ömrün, sana yüzlerce yıl mühlet verse nefis, her gün yeni bir bahane bulur, sana mâni olur; 2280
  • عمر اگر صد سال خود مهلت دهد ** اوت هر روزی بهانه‏ی نو نهد
  • Soğuk vaatleri sıcak bir surette söyler. O öyle bir sihirbazdır ki insanı kıskıvrak bağlar.
  • گرم گوید وعده‏های سرد را ** جادویی مردی ببندد مرد را
  • Ey hak ziyası Hüsamettin, gel. Bu çoraklıkta sensiz ot bitmiyor.
  • ای ضیاء الحق حسام الدین بیا ** که نروید بی‏تو از شوره گیا
  • Bir velinin gönlünün kırılması yüzünden nefse uyanların önüne bir perde çekilmiştir.
  • از فلک آویخته شد پرده‏ای ** از پی نفرین دل آزرده‏ای‏
  • Bu kazaya yapılacak ilâcı yine kaza bilir. Halkın aklı kazaya pek şaşkındır.
  • این قضا را هم قضا داند علاج ** عقل خلقان در قضا گیج است گیج‏
  • Yola düşmüş bir kurt gibi olan o karayılan, ejderha kesilmiştir. 2285
  • اژدها گشته ست آن مار سیاه ** آن که کرمی بود افتاده به راه‏
  • Fakat ejderha da, yılan da senin elinde asâ kesilir, ey Musa’nın canını bile sarhoş eden, ey Musa’yı bile kendisinden geçiren!
  • اژدها و مار اندر دست تو ** شد عصا ای جان موسی مست تو
  • Tanrı, sana “ Onu al, korkma, ejderha elinde asâ haline gelecek” hükmünü vermiştir.
  • حکم خذها لا تخف دادت خدا ** تا به دستت اژدها گردد عصا
  • Ey padişah, haydi, Yedi Beyzâyı göster. Kara gecelerden yepyeni bir sabah meydana getir.
  • هین ید بیضا نما ای پادشاه ** صبح نو بگشا ز شبهای سیاه‏
  • Bir cehennem yandı, alevlendi. Ona üfür ey nefesi, denizin nefesinden üstün ve artık olan!
  • دوزخی افروخت در وی دم فسون ** ای دم تو از دم دریا فزون‏
  • Deniz, hilebazdır, sana bir köpük gösterir; cehennemdir, sana bir hararet izhar eder. 2290
  • بحر مکار است بنموده کفی ** دوزخ است از مکر بنموده تفی‏
  • Onun için de gözüne ehemmiyetsiz görünür, bu suretle onu zebun görürsün, hışmın tepreşir.
  • ز آن نماید مختصر در چشم تو ** تا زبون بینیش جنبد خشم تو
  • Nitekim kalabalık askerde Peygamberin gözüne pek az göründü.
  • همچنان که لشکر انبوه بود ** مر پیمبر را به چشم اندک نمود
  • De Peygamber, tehlike görmeksizin onlara hücum etti. Eğer fazla görseydi çekinirdi.
  • تا بر ایشان زد پیمبر بی‏خطر ** ور فزون دیدی از آن کردی حذر
  • Ey Ahmet o bir inayetti ve sen onun ehliydin. Yoksa gönlün kötüleşir bozulurdu.
  • آن عنایت بود و اهل آن بدی ** احمدا ور نه تو بد دل می‏شدی‏
  • Tanrı, o zâhiri ve bâtınî savaşı ona da ehemmiyetsiz gösterdi, eshabına da. 2295
  • کم نمود او را و اصحاب و را ** آن جهاد ظاهر وباطن خدا