- Ben, nefsimin hilesinden neler gördüm neler. Sihriyle akıl ve temyizi bile giderir!
- من ز مکر نفس دیدم چیزها ** کاو برد از سحر خود تمییزها
- Sana yeniden yeniye vaatlerde bulunur da binlerce kere bozar.
- وعدهها بدهد ترا تازه به دست ** که هزاران بار آنها را شکست
- Ömrün, sana yüzlerce yıl mühlet verse nefis, her gün yeni bir bahane bulur, sana mâni olur; 2280
- عمر اگر صد سال خود مهلت دهد ** اوت هر روزی بهانهی نو نهد
- Soğuk vaatleri sıcak bir surette söyler. O öyle bir sihirbazdır ki insanı kıskıvrak bağlar.
- گرم گوید وعدههای سرد را ** جادویی مردی ببندد مرد را
- Ey hak ziyası Hüsamettin, gel. Bu çoraklıkta sensiz ot bitmiyor.
- ای ضیاء الحق حسام الدین بیا ** که نروید بیتو از شوره گیا
- Bir velinin gönlünün kırılması yüzünden nefse uyanların önüne bir perde çekilmiştir.
- از فلک آویخته شد پردهای ** از پی نفرین دل آزردهای
- Bu kazaya yapılacak ilâcı yine kaza bilir. Halkın aklı kazaya pek şaşkındır.
- این قضا را هم قضا داند علاج ** عقل خلقان در قضا گیج است گیج
- Yola düşmüş bir kurt gibi olan o karayılan, ejderha kesilmiştir. 2285
- اژدها گشته ست آن مار سیاه ** آن که کرمی بود افتاده به راه
- Fakat ejderha da, yılan da senin elinde asâ kesilir, ey Musa’nın canını bile sarhoş eden, ey Musa’yı bile kendisinden geçiren!
- اژدها و مار اندر دست تو ** شد عصا ای جان موسی مست تو
- Tanrı, sana “ Onu al, korkma, ejderha elinde asâ haline gelecek” hükmünü vermiştir.
- حکم خذها لا تخف دادت خدا ** تا به دستت اژدها گردد عصا
- Ey padişah, haydi, Yedi Beyzâyı göster. Kara gecelerden yepyeni bir sabah meydana getir.
- هین ید بیضا نما ای پادشاه ** صبح نو بگشا ز شبهای سیاه
- Bir cehennem yandı, alevlendi. Ona üfür ey nefesi, denizin nefesinden üstün ve artık olan!
- دوزخی افروخت در وی دم فسون ** ای دم تو از دم دریا فزون
- Deniz, hilebazdır, sana bir köpük gösterir; cehennemdir, sana bir hararet izhar eder. 2290
- بحر مکار است بنموده کفی ** دوزخ است از مکر بنموده تفی
- Onun için de gözüne ehemmiyetsiz görünür, bu suretle onu zebun görürsün, hışmın tepreşir.
- ز آن نماید مختصر در چشم تو ** تا زبون بینیش جنبد خشم تو
- Nitekim kalabalık askerde Peygamberin gözüne pek az göründü.
- همچنان که لشکر انبوه بود ** مر پیمبر را به چشم اندک نمود
- De Peygamber, tehlike görmeksizin onlara hücum etti. Eğer fazla görseydi çekinirdi.
- تا بر ایشان زد پیمبر بیخطر ** ور فزون دیدی از آن کردی حذر
- Ey Ahmet o bir inayetti ve sen onun ehliydin. Yoksa gönlün kötüleşir bozulurdu.
- آن عنایت بود و اهل آن بدی ** احمدا ور نه تو بد دل میشدی
- Tanrı, o zâhiri ve bâtınî savaşı ona da ehemmiyetsiz gösterdi, eshabına da. 2295
- کم نمود او را و اصحاب و را ** آن جهاد ظاهر وباطن خدا
- Bu suretle de kolay şeyi ona kolaylaştırdı, güçten de artık yüz çevirmez oldu.
- تا میسر کرد یسری را بر او ** تا ز عسری او بگردانید رو
- Düşmanı ona ehemmiyetsiz göstermek kutlu bir şeydi. Çünkü ona dost olan, yol yordamı öğreten Tanrı’ydı.
- کم نمودن مر و را پیروز بود ** که حقش یار و طریق آموز بود
- Fakat zafer için yardımcısı Tanrı olmayan kişiye gelince: Ona tavşan bile erkek aslan görünür!
- آن که حق پشتش نباشد از ظفر ** وای اگر گربش نماید شیر نر
- Vay uzaktan yüzü bir görür de gururlanarak, savaşa girişirse!
- وای اگر صدرا یکی بیند ز دور ** تا به چالش اندر آید از غرور
- Zülfikâr bir harbe gibi, erkek aslan da bir kedi gibi görünür de, 2300
- ز آن نماید ذو الفقاری حربهای ** ز آن نماید شیر نر چون گربهای
- Ahmak, yiğitçesine savaşa girişir, bu hileyle pençeye düşer.
- تا دلیر اندر فتد احمق به جنگ ** و اندر آردشان بدین حیلت به چنگ
- Bu suretle ateşe tapanlar, ateşgedeye kendi ayaklarıyla gelmiş olurlar.
- تا به پای خویش باشند آمده ** آن فلیوان جانب آتشکده