English    Türkçe    فارسی   

2
2294-2318

  • Ey Ahmet o bir inayetti ve sen onun ehliydin. Yoksa gönlün kötüleşir bozulurdu.
  • Tanrı, o zâhiri ve bâtınî savaşı ona da ehemmiyetsiz gösterdi, eshabına da. 2295
  • Bu suretle de kolay şeyi ona kolaylaştırdı, güçten de artık yüz çevirmez oldu.
  • Düşmanı ona ehemmiyetsiz göstermek kutlu bir şeydi. Çünkü ona dost olan, yol yordamı öğreten Tanrı’ydı.
  • Fakat zafer için yardımcısı Tanrı olmayan kişiye gelince: Ona tavşan bile erkek aslan görünür!
  • Vay uzaktan yüzü bir görür de gururlanarak, savaşa girişirse!
  • Zülfikâr bir harbe gibi, erkek aslan da bir kedi gibi görünür de, 2300
  • Ahmak, yiğitçesine savaşa girişir, bu hileyle pençeye düşer.
  • Bu suretle ateşe tapanlar, ateşgedeye kendi ayaklarıyla gelmiş olurlar.
  • O iş sana bir saman çöpü gibi görünür. Hemencecik onu üfler, yerinden uçururum sanırsın.
  • Hâlbuki kendine gel, o saman çöpü, dağları bile yerinden söker. Onun yüzünden âlem ağlamaktadır, o ise gülmekte!
  • Bu ırmak suyunun dibindeki topuk da görünür ama Uc-ibn-i Unuk gibi yüzlercesi onda boğulup gitmiştir! 2305
  • Kan dalgası, misk tepesi, deniz gibi, kuru toprak görünür.
  • Kör Firavun da o denizi kuru gördü de erlik gösterip içine at sürdü.
  • Fakat içine dalınca denizin dibini boyladı. Firavun’un gözü nasıl olur da görür?
  • Göz Tanrı yüzüyle görür. Hak, nerede her ahmağın sırdaşı olacak?
  • Şeker görür ama o gık demeden öldüren zehir kesilir. Yol sanır, fakat yol gösteren esas, esasen gul sesinden ibarettir! 2310
  • Ey felek, âhır zaman fitnelerine pek sıkı sarıldın, nihayet bir an mühlet ver!
  • Sen, bizim kastımıza çekilmiş keskin bir hançersin; bizi hacamat etmek için zehirli bir hacamat aletisin.
  • Ey felek, Tanrı’nın merhametinden merhamet öğren. Yılan gibi, karıncaların gönlünü yaralama!
  • Bu yapının üstünde senin çarkını döndüren hakkı için.
  • Kökümüzü söküp çıkarmadan biraz da başka türlü dön, merhamete gel. 2315
  • Emriyle önce dadılığımızı yaptığın, fidanımızı sudan, topraktan bitirdiğin Tanrı hakkı için;
  • Seni sâf yaratan, sen de bu kadar meşaleler meydana getiren padişah hakkı için.
  • O seni o kadar mamur ve baki bir hale soktu ki, Dehrî, nihayet senin evveline evvel yok sandı.