- Bu suretle de kolay şeyi ona kolaylaştırdı, güçten de artık yüz çevirmez oldu.
- تا میسر کرد یسری را بر او ** تا ز عسری او بگردانید رو
- Düşmanı ona ehemmiyetsiz göstermek kutlu bir şeydi. Çünkü ona dost olan, yol yordamı öğreten Tanrı’ydı.
- کم نمودن مر و را پیروز بود ** که حقش یار و طریق آموز بود
- Fakat zafer için yardımcısı Tanrı olmayan kişiye gelince: Ona tavşan bile erkek aslan görünür!
- آن که حق پشتش نباشد از ظفر ** وای اگر گربش نماید شیر نر
- Vay uzaktan yüzü bir görür de gururlanarak, savaşa girişirse!
- وای اگر صدرا یکی بیند ز دور ** تا به چالش اندر آید از غرور
- Zülfikâr bir harbe gibi, erkek aslan da bir kedi gibi görünür de, 2300
- ز آن نماید ذو الفقاری حربهای ** ز آن نماید شیر نر چون گربهای
- Ahmak, yiğitçesine savaşa girişir, bu hileyle pençeye düşer.
- تا دلیر اندر فتد احمق به جنگ ** و اندر آردشان بدین حیلت به چنگ
- Bu suretle ateşe tapanlar, ateşgedeye kendi ayaklarıyla gelmiş olurlar.
- تا به پای خویش باشند آمده ** آن فلیوان جانب آتشکده
- O iş sana bir saman çöpü gibi görünür. Hemencecik onu üfler, yerinden uçururum sanırsın.
- کاه برگی مینماید تا تو زود ** پف کنی کاو را برانی از وجود
- Hâlbuki kendine gel, o saman çöpü, dağları bile yerinden söker. Onun yüzünden âlem ağlamaktadır, o ise gülmekte!
- هین که آن که کوهها بر کنده است ** زو جهان گریان و او در خنده است
- Bu ırmak suyunun dibindeki topuk da görünür ama Uc-ibn-i Unuk gibi yüzlercesi onda boğulup gitmiştir! 2305
- مینماید تا به کعب این آب جو ** صد چو عاج ابن عنق شد غرق او
- Kan dalgası, misk tepesi, deniz gibi, kuru toprak görünür.
- مینماید موج خونش تل مشک ** مینماید قعر دریا خاک خشک
- Kör Firavun da o denizi kuru gördü de erlik gösterip içine at sürdü.
- خشک دید آن بحر را فرعون کور ** تا در او راند از سر مردی و زور
- Fakat içine dalınca denizin dibini boyladı. Firavun’un gözü nasıl olur da görür?
- چون در آید در تگ دریا بود ** دیدهی فرعون کی بینا بود
- Göz Tanrı yüzüyle görür. Hak, nerede her ahmağın sırdaşı olacak?
- دیده بینا از لقای حق شود ** حق کجا هم راز هر احمق شود
- Şeker görür ama o gık demeden öldüren zehir kesilir. Yol sanır, fakat yol gösteren esas, esasen gul sesinden ibarettir! 2310
- قند بیند خود شود زهر قتول ** راه بیند خود بود آن بانگ غول
- Ey felek, âhır zaman fitnelerine pek sıkı sarıldın, nihayet bir an mühlet ver!
- ای فلک در فتنهی آخر زمان ** تیز میگردی بده آخر زمان
- Sen, bizim kastımıza çekilmiş keskin bir hançersin; bizi hacamat etmek için zehirli bir hacamat aletisin.
- خنجر تیزی تو اندر قصد ما ** نیش زهر آلودهای در فصد ما
- Ey felek, Tanrı’nın merhametinden merhamet öğren. Yılan gibi, karıncaların gönlünü yaralama!
- ای فلک از رحم حق آموز رحم ** بر دل موران مزن چون مار زخم
- Bu yapının üstünde senin çarkını döndüren hakkı için.
- حق آن که چرخهی چرخ ترا ** کرد گردان بر فراز این سرا
- Kökümüzü söküp çıkarmadan biraz da başka türlü dön, merhamete gel. 2315
- که دگرگون گردی و رحمت کنی ** پیش از آن که بیخ ما را بر کنی
- Emriyle önce dadılığımızı yaptığın, fidanımızı sudan, topraktan bitirdiğin Tanrı hakkı için;
- حق آن که دایگی کردی نخست ** تا نهال ما ز آب و خاک رست
- Seni sâf yaratan, sen de bu kadar meşaleler meydana getiren padişah hakkı için.
- حق آن شه که ترا صاف آفرید ** کرد چندان مشعله در تو پدید
- O seni o kadar mamur ve baki bir hale soktu ki, Dehrî, nihayet senin evveline evvel yok sandı.
- آن چنان معمور و باقی داشتت ** تا که دهری از ازل پنداشتت
- Şükür olsun ki senin evvelini bildik. Peygamberler sırrını söyledi.
- شکر دانستیم آغاز ترا ** انبیا گفتند آن راز ترا
- İnsan olan bilir ki o, sonradan yapılmalıdır. Fakat evde ağ kuran örümcek ne bilsin! 2320
- آدمی داند که خانه حادث است ** عنکبوتی نه که در وی عابث است