- Ben, birçok defalar aklı sınadım. Bundan sonra bir tarla arayacak, oraya delilik tohumu saçacağım!
- عقل را من آزمودم هم بسی ** زین سپس جویم جنون را مغرسی
- Birisinin kendisini deli gösteren bir uluyu hile ile söyletmesi
- به حیلت در سخن آوردن سائل آن بزرگ را که خود را دیوانه ساخته بود
- Birisi” Bir akıllı arıyorum, onunla meşverette bulunacağım, bir müşkülüm var, ona söyleyeceğim” dedi.
- آن یکی میگفت خواهم عاقلی ** مشورت آرم بدو در مشکلی
- Bu sözü duyan da “Şehrimizde kendisini deliliğe vuran birisi var, ondan başka akıllı yok.
- آن یکی گفتش که اندر شهر ما ** نیست عاقل جز که آن مجنوننما
- İşte bir sopaya binmiş, çocuklarla beraber koşup duruyor. 2340
- بر نیی گشته سواره نک فلان ** میدواند در میان کودکان
- Rey ve tedbir sahibi, ateş parçası gibi bir adamdır. Kadri gök gibi yüce, yıldızlar yağdırıcı bir zattır.
- صاحب رای است و آتش پارهای ** آسمان قدر است و اختر بارهای
- Kudreti, parlaklığı, Kerrûbilere can olmuştur. O, kendisini bu divanelikte gizlemiştir.” dedi.
- فر او کروبیان را جان شده ست ** او در این دیوانگی پنهان شده ست
- Fakat her divaneyi kendine can sayma.. Sâmiri gibi buzağıya secde etme.
- لیک هر دیوانه را جان نشمری ** سر منه گوساله را چون سامری
- Bir veli sana gayb’a ait yüz binlerce şeyi, yüz binlerce sırrı apaçık söylese bile,
- چون ولیی آشکارا با تو گفت ** صد هزاران غیب و اسرار نهفت
- Sen de o anlayış, o bilgi olmadıkça yine fışkıyı ödağacından ayırt edemezsin. 2345
- مر ترا آن فهم و آن دانش نبود ** واندانستی تو سرگین را ز عود
- Veli, kendisine deliliği perde etti mi, ey kör, sen onu nasıl tanıyabilirsin?
- از جنون خود را ولی چون پرده ساخت ** مر و را ای کور کی خواهی شناخت
- Eğer yakîn gözün açıksa bak da her taşın altında bir erin gizli olduğunu gör!
- گر ترا باز است آن دیدهی یقین ** زیر هر سنگی یکی سرهنگ بین
- Yol gösterici ortada, göz önünde; her Kelîm’in bir kilime bürünmüş olduğu meydandadır.
- پیش آن چشمی که باز و رهبر است ** هر گلیمی را کلیمی در بر است
- Veliyi meşhur eden yine velidir. Veli, kime dilerse nasip verir.
- مر ولی را هم ولی شهره کند ** هر که را او خواست با بهره کند
- Fakat deliliğe vurdu mu kimse akıl edip de onu anlayamaz. 2350
- کس نداند از خرد او را شناخت ** چون که او مر خویش را دیوانه ساخت
- Bir hırsız, körden bir şey çaldı mı kör, onu bulabilir mi hiç?
- چون بدزدد دزد بینایی ز کور ** هیچ یابد دزد را او در عبور
- Hırsız, gelip ona çatsa bile kör, hırsız kimdir? Ne anlasın?
- کور نشناسد که دزد او که بود ** گر چه خود بر وی زند دزد عنود
- Köpek, kör yoksulu ısırsa bile kör, kendisini dalayan köpeği nereden bilecek?
- چون گزد سگ کور صاحب ژنده را ** کی شناسد آن سگ درنده را
- Köpeğin kör bir dilenciye saldırması
- حمله بردن سگ بر کور گدا
- Bir köpek, mahallede bir kör bir dilenciye savaş aslanı gibi saldırdı.
- یک سگی در کوی بر کور گدا ** حمله میآورد چون شیر وغا
- Ay bile yoksulların izi tozunu gözüne sürme gibi çektiği halde, köpek, kızgınlıkla yoksullara saldırır. 2355
- سگ کند آهنگ درویشان به خشم ** در کشد مه خاک درویشان به چشم
- Kör, köpeğin sesinden korktu, âciz oldu. Ona tâzim etmeye başladı:
- کور عاجز شد ز بانگ و بیم سگ ** اندر آمد کور در تعظیم سگ
- “Ey avcılar beyi, ey av aslanı, el senin elin (hüküm senin hükmün), benden el çek” demeye başladı.
- کای امیر صید و ای شیر شکار ** دست دست تست دست از من بدار
- Hakîmin biri de zaruret yüzünden eşeğin kuyruğunu ağırlamış, o kuyruğa Kerim lâkabını takmıştır.
- کز ضرورت دم خر را آن حکیم ** کرد تعظیم و لقب دادش کریم
- Kör de zora gelince köpeğe “Ey aslan, benim gibi arık birisini avlayıp da ne yapacaksın?
- گفت او هم از ضرورت کای اسد ** از چو من لاغر شکارت چه رسد
- Dostların çölde yaban eşeği avlamaktalar, sense mahallede kör avlıyorsun, bu ne kötü şey! 2360
- گور میگیرند یارانت به دشت ** کور میگیری تو در کوچه به گشت
- Dostların avda yaban eşeği arıyorlar, sen sokakta hile düzüp kör arıyorsun” dedi.
- گور میجویند یارانت به صید ** کور میجویی تو در کوچه به کید