English    Türkçe    فارسی   

2
2411-2435

  • Şeyh, yine onun yanına at sürüp dedi ki: “Bakir, tamamıyla sana mal olur, gamdan kurtulursun.
  • راند سوی او و گفتش بکر خاص ** کل ترا باشد ز غم یابی خلاص‏
  • Yarısı senin olan da duldur. Fakat hiçbir suretle sana mal olmayan, evlâdı olan kadındır.
  • و انکه نیمی آن تو بیوه بود ** و انکه هیچست آن عیال با ولد
  • İlk kocasından evlâdı olursa sevgisi de, bütün hâtıraları da oraya gider.
  • چون ز شوی اولش کودک بود ** مهر و کل خاطرش آن سو رود
  • Hadi git, atım seni tepmesin. Uzaklaş, yoksa serkeş atımın nalı seni ezer!
  • دور شو تا اسب نندازد لگد ** سم اسب توسنم بر تو رسد
  • Şeyh yine hay huy edip sopasını sürdü, yine çocukları yanına çağırdı. 2415
  • های و هویی کرد شیخ و باز راند ** کودکان را باز سوی خویش خواند
  • Adam tekrar bağırdı: “Ey ulu padişah, bir sualim kaldı, gel!” dedi.
  • باز بانگش کرد آن سایل بیا ** یک سؤالم ماند ای شاه کیا
  • Şeyh tekrar o tarafa gelip “Çabuk söyle, nedir? Çok duramam, çünkü o çocuk meydandan topumu kaptı!” dedi.
  • باز راند این سو بگو زودتر چه بود ** که ز میدان آن بچه گویم ربود
  • Adam “Ey Padişah, bu kadar akla, edebe sahip olduğun halde bu ne divanelik, bu ne iş. Şaşılacak şey!
  • گفت ای شه با چنین عقل و ادب ** این چه شیداست این چه فعل است ای عجب‏
  • Sen söz söylerken Aklı Küllünde ötesindesin; bir güneş olduğun halde nasıl delilikle gizleniyorsun” dedi.
  • تو ورای عقل کلی در بیان ** آفتابی در جنون چونی نهان‏
  • Şeyh dedi ki: ”Bu külhanbeyleri beni bu şehre kadı yapmaya karar verdiler. 2420
  • گفت این اوباش رایی می‏زنند ** تا در این شهر خودم قاضی کنند
  • Reddettim, 'imkânı yok. Senin gibi âlim, fâzıl kimse yok.
  • دفع می‏گفتم مرا گفتند نی ** نیست چون تو عالمی صاحب فنی‏
  • با وجود تو حرام است و خبیث ** که کم از تو در قضا گوید حدیث‏
  • Şeriatta da senden aşağı birisini kendimize ulu yapmamıza müsaade yok.' dediler.
  • در شریعت نیست دستوری که ما ** کمتر از تو شه کنیم و پیشوا
  • Bunun zoruyla kendimi deli gösterdim, deliliğe Tanrı rahmeti geç erişir ama adamakıllı eriyordum. Fakat hakikatte evvelce ne idiysem yine oyum benim ben.
  • زین ضرورت گیج و دیوانه شدم ** لیک در باطن همانم که بدم‏
  • Aklım hazinedir, ben viraneyim. Deliyim hazineyi gösterirsem! 2425
  • عقل من گنج است و من ویرانه‏ام ** گنج اگر پیدا کنم دیوانه‏ام‏
  • Divane odur ki divane olmadı, divane odur ki bu bekçiyi gördüğü halde evine girmedi.
  • اوست دیوانه که دیوانه نشد ** این عسس را دید و در خانه نشد
  • Benim bilgim cevherdir, araz değil. Bu değerli bilgi, bir maksada erişmek için değil ki.
  • دانش من جوهر آمد نه عرض ** این بهایی نیست بهر هر غرض‏
  • Ben şeker madeniyim, şeker kamışıyım, hem benden yetişmekte, hem ben yiyorum.
  • کان قندم نیستان شکرم ** هم ز من می‏روید و من می‏خورم‏
  • Bir bilgiyi işiten kişi beğenmez, kabul eylemez, feryat ederse o bilgi taklit bilgisidir, öğrenilerek elde edilmiştir.( adama mal olmamıştır.)
  • علم تقلیدی و تعلیمی است آن ** کز نفورش مستمع دارد فغان‏
  • Çünkü geçim elde edilmiştir, gönül aydınlatmak için değil. Bu ilim de, talibi gibi aşağılık dünya ilmidir. 2430
  • چون پی دانه نه بهر روشنی است ** همچو طالب علم دنیای دنی است‏
  • Bazı adamlar, havas ve avama görünmek için ilim öğrenmek ister, bu âlemden halâs olmak için değil.
  • طالب علم است بهر عام و خاص ** نی که تا یابد از این عالم خلاص‏
  • Böyle adam fareye benzer; her tarafı deler ama vuslat nurlarından gafildir.
  • همچو موشی هر طرف سوراخ کرد ** چون که نورش راند از در گشت سرد
  • Nuru, sahraya yol bulamadığı için ona bu karanlık kuyusu, hoş bir meskendir.
  • چون که سوی دشت و نورش ره نبود ** هم در آن ظلمات جهدی می‏نمود
  • Fakat Tanrı, ona akıl kanadını ihsan ederse farelikten kurtulur, kuşlar gibi uçar.
  • گر خدایش پر دهد پر خرد ** برهد از موشی و چون مرغان پرد
  • Kanat aramazsa yerin dibinde kalır, Simâk burcuna yol bulmaktan ümitsiz bir hale düşer. 2435
  • ور نجوید پر بماند زیر خاک ** ناامید از رفتن راه سماک‏