English    Türkçe    فارسی   

2
244-268

  • Sofi, merkebe binip yola düzülünce merkep, her an yüzüstü düşmeye başladı.
  • چون که صوفی بر نشست و شد روان ** رو در افتادن گرفت او هر زمان‏
  • Halk, merkep düştükçe onu kaldırmaya koyuldu. Herkes onu hasta sanıyordu. 245
  • هر زمانش خلق بر می‏داشتند ** جمله رنجورش همی‏پنداشتند
  • Birisi kulağını burmakta, öbürü yara var mı diye damağını yoklamakta,
  • آن یکی گوشش همی‏پیچید سخت ** و آن دگر در زیر گامش جست لخت‏
  • Diğeri nalında taş aramakta, bir diğeri de gözünü puslu görmekteydi.
  • و آن دگر در نعل او می‏جست سنگ ** و آن دگر در چشم او می‏دید زنگ‏
  • Sofiye “ Ey Şeyh, bu ne hal? Dün, şükür olsun, bu eşek kuvvetlidir demiyor muydun?” dediler.
  • باز می‏گفتند ای شیخ این ز چیست ** دی نمی‏گفتی که شکر این خر قوی است‏
  • Sofi, geceleyin “Lâhavle” yiyen eşek, ancak böyle gider.
  • گفت آن خر کاو به شب لاحول خورد ** جز بدین شیوه نداند راه کرد
  • Merkebin azığı geceleyin “Lâhavle” olur, Geceleyin tespih çeker durursa gündüzün de secde eder, dedi. 250
  • چون که قوت خر به شب لاحول بود ** شب مسبح بود و روز اندر سجود
  • İnsanların çoğu insan yiyicidir. Onların selam vermelerine pek emin olma!
  • آدمی خوارند اغلب مردمان ** از سلام علیک‏شان کم جو امان‏
  • Hepsinin de gönlü Şeytan evidir. İnsan şeytanının lâfına pek kulak asma!
  • خانه‏ی دیو است دلهای همه ** کم پذیر از دیو مردم دمدمه‏
  • Şeytan’ın ağzından çıkan “Lâhavle”ye kanan kişi, savaşta o eşek gibi tepesi üstüne düşer.
  • از دم دیو آن که او لاحول خورد ** هم چو آن خر در سر آید در نبرد
  • Dünyada Şeytan’ın şeytanlığına uyan; dost yüzlü düşmanın hürmetine, hilesine kanarsa,
  • هر که در دنیا خورد تلبیس دیو ** و ز عدوی دوست رو تعظیم و ریو
  • O eşek gibi arıklıktan ve sersemlikten İslâm yolunda, Sırat köprüsünün üstünde tepe taklak gelir. 255
  • در ره اسلام و بر پول صراط ** در سر آید همچو آن خر از خباط
  • Kötü dostun işvelerine kulak verme; yeryüzünde tuzak gör, emniyetle yürüme.
  • عشوه‏های یار بد منیوش هین ** دام بین ایمن مرو تو بر زمین‏
  • Yüz binlerce “ Lâhavle” okuyan Şeytan’a bak; ey Âdem, iblisi gör, bak nasıl yılanda gizlenmiş!
  • صد هزار ابلیس لاحول آر بین ** آدما ابلیس را در مار بین‏
  • Dostun postunu yüzmek için kasap gibi sana “Ey can, ey sevgili” diye hitap eder.
  • دم دهد گوید ترا ای جان و دوست ** تا چو قصابی کشد از دوست پوست‏
  • Bu suretle postunu yüzmek ister. Düşmanların afyonunu tadan kişinin vay haline!
  • دم دهد تا پوستت بیرون کشد ** وای او کز دشمنان آفیون چشد
  • Ağlatıp inleterek kanını dökmek için kasap gibi ayağın baş kor, sana hitaplarda bulunur. 260
  • سر نهد بر پای تو قصاب‏وار ** دم دهد تا خونت ریزد زار زار
  • Aslanlar gibi avını kendin avla. Yabancının yaltaklanmasını da terk et, akrabanın yaltaklanmasını da!
  • همچو شیری صید خود را خویش کن ** ترک عشوه‏ی اجنبی و خویش کن‏
  • Aşağılık kişilerin hürmetini, hatır saymasını, o hizmetçinin hürmeti ve hatır sayması gibi bil. Kimsesizlik, adam olmayan kişilerin işvesinden iyidir.
  • همچو خادم دان مراعات خسان ** بی‏کسی بهتر ز عشوه‏ی ناکسان‏
  • İnsanların arazisine ev kurma, kendi işini, gör yabancı kişinin işini değil!
  • در زمین مردمان خانه مکن ** کار خود کن کار بیگانه مکن‏
  • Yabancı kişi kimdir? Senin toprak bedenin, senin gama, eleme düşmen de onun yüzündendir.
  • کیست بیگانه تن خاکی تو ** کز برای اوست غمناکی تو
  • Tene yağlı, ballı şeyleri verdikçe cevherini, hakikatini semirmiş göremezsin. 265
  • تا تو تن را چرب و شیرین می‏دهی ** جوهر خود را نبینی فربهی‏
  • Teni miskler içine yerleştirsen yine ölüm gününde pis kokusu meydana çıkar.
  • گر میان مشک تن را جا شود ** روز مردن گند او پیدا شود
  • Miski tene sürme, gönle sür. Misk nedir? Ululuk sahibi Allah’ın adı.
  • مشک را بر تن مزن بر دل بمال ** مشک چه بود نام پاک ذو الجلال‏
  • O münafık, miski tene sürer de ruhu, külhanın ta dibine sokar.
  • آن منافق مشک بر تن می‏نهد ** روح را در قعر گلخن می‏نهد